1. Hukuk Dairesi 2018/1703 E. , 2018/9465 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT-TENKİS
Taraflar arasında görülen tazminat/tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ..."nun 1249 ada 17 parsel sayılı taşınmazdaki 2 nolu bağımsız bölümdeki ½ payını davalıya temlik ettiğini, devrin mal kaçırmak amacı ile yapıldığını ve saklı payına tecavüz edildiğini ileri sürerek satış işleminin muvazaalı olması nedeni ile şimdilik miras payına tekabül eden 8500TL bedelin temerrüt tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, bu talebin kabul edilmemesi halinde saklı paya tecavüzden kaynaklı şimdilik 8500 TL"nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiştir.
Davalı, hak düşürücü sürenin geçtiğini, yapılan satışın muvazaalı olmadığını, bu iddianın ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece “... mahkemece yazılan kararda, dosyaya toplanan belgeler ve delillerin açıklanması dışında kararın bir gerekçe içerdiğini söyleyebilme olanağı yoktur. Anayasanın 141. maddesi hükmü gereği bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten ve 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 186. maddesine göre son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, aynı Yasanın 297. maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 294. madde de öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Hükmün sonuç bölümünde de istek sonuçlarından her biri hakkında taraflara yüklenen borç ve hakların birer birer açıkça şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde yazılması zorunludur. Mahkemece, kurulan hükmün Anayasa ve Usul Kanunu"nun değinilen hükümlerine uygun olmadığı anlaşılmaktadır...” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...’nun 03.09.2005 tarihinde ölümü ile eşi ... ile ...’den olan kızları davacı ..., davalı ... ve dava dışı ...’in kaldıkları, çekişme konusu 1249 ada 17 parsel sayılı 106m2 miktarlı arsa nitelikli taşınmazın 140/832 payı yarı yarıya mirasbırakan .. ve eşi ... adına kayıtlı iken yapılan apartmanda toplam 140/832 arsa paylı 2 nolu bağımsız bölüm lehine adlarına şerh konulduğu, mirasbırakan ...’in 1983 yılında ölümü ile 25.01.1985 tarihinde 70/832 payın, eşi ..., kızları ...,... ve ... adına veraseten iştirak olarak tescil edildiği, davacı ... tarafından ... 4. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1997/849Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi davası açıldığı, davaya ilişkin tapu kaydına 04.07.1997 tarihinde şerh düşüldüğü, mirasbırakan ...’nın 2 nolu bağımsız bölümde adına kayıtlı 70/832 payını 28.08.1997 tarihli satış işlemi ile 140milyon bedelle davalı ...’ye devrettiği, ortaklığın giderilmesi davası neticesinde 2 nolu bağımsız bölümün tamamının davacı ...’ya satıldığı, bilahare taşınmazı dava dışı 3. kişilere devrettiği, mirasbırakanın, 4045 ada 248 parsel sayılı 625,67m2 miktarlı avlulu ev nitelikli taşınmazını da bir yardım derneğine 27.05.1997 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, bu taşınmaza ilişkin olarak davacı ... tarafından ... 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 15.04.2008 tarih 2006/413Esas, 2008/137Karar sayılı kararında temliğin muvazaalı olduğu gerekçesiyle pay oranında iptal tescile karar verildiği, kararın derecattan geçerek kesinleştiği, dinlenen davalı tanığı mirasbırakanın eşi ...’nıın mirasbırakanın davacıya ev aldığını, ancak davacının giriş katta olduğu için evi beğenmediğini ve sattığını beyan ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda, mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hükme yeterli ve elverişli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, yukarıda belirtilen ilke ve olgular doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, mirasbırakanın davacı ...’ya taşınmaz alıp almadığının mirasbırakan adına kayıtlı başkaca aktif-pasif tapu kaydı bulunup bulunmadığının taraflardan da sorulmak suretiyle araştırılması, varsa tapu kayıtlarının istenilmesi, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek mirasbırakanın iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde saptanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Öte yandan; davacı tapu iptali ve tescil talep edebileceği gibi tazminat talebinde de bulunabileceğinden, temliğin muvazaalı olduğunun saptanması halinde taşınmazın dava tarihindeki değerine ve bu tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiği göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi de doğru değildir.
Tarafların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.