21. Hukuk Dairesi 2016/5332 E. , 2017/2404 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi tazminata ilişkin faiz alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalılardan... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlerle temyiz kapsam ve nedenlerine göre; davalı ..."nin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, faiz alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacının dava dilekçesinde hasım(davalı) olarak ...""ni gösterdiği anlaşılmaktadır.
İş kazasından kaynaklanan tazminat davasında davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaz. Buradaki dava arkadaşlığı ihtiyari dava arkadaşlığı olup davacı yan isterse sorumluların tamamı yerine bir kısmına davasını yöneltebilir. Ne dava tarihinden önce yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK"da, ne de dava ve karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK"da dahili dava diye adlandırılan bir müessese bulunmamaktadır. Aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunan davalılar aleyhine olarak açılmış derdest bir davada yargılama konusu olayla ilgisi bulunan diğer sorumlular da davaya dahil edilmek istenebilir. Bu aşamada yapılması gereken öncelikli iş davaya dahil edilmek istenen bu sorumlulara husumetin usulünce yöneltilmesini diğer bir ifade ile bu kişiler hakkında usulünce bir dava açılmasını beklemek ve her iki davayı birleştirerek bir arada karar vermek olmalıdır. Dahili dava dilekçesinin birleştirme istemini de içeren yeni bir dava niteliğinde olduğunu düşünmek de pek tabi mümkündür. Ancak bu durumda dava açılırken ödenmesi gereken başvurma ve peşin harcın yatırılması gerektiği ortadadır.
Yapılan açıklamalara göre somut olayda, dava açılırken taraf olarak gösterilmeyen ... aşamalarda verilecek dilekçe ile davaya dahil edilemeyeceği, bu duruma göre ...şirketine yönelik, usulünce açılmış bir davanın varlığından söz etme imkanı bulunmadığı açıktır. Hakkında usulüne uygun biçimde açılmış bir dava bulunmayan... şirketi bakımından, davalı sıfatıyla işin esasına yönelik hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı ..."nin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine
27/03/2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.Başkan
KARŞI OY
İş kazasından kaynaklanan bedensel zarar davasında dava dilekçesi ile talep edilen miktara olay tarihinden, ıslah dilekçesi ile talep edilen miktara ise ıslah tarihinden itibaren faiz istenmesi nedeniyle bu şekilde karar verilip temyiz incelemesinden geçerek kesinleşen ıslahla talep edilen miktarın olay tarihinden ıslah tarihine kadar geçen süreye ilişkin faiz alacağının kabulüne karar verilmiş olup çoğunluk kararıyla sair temyiz itirazlarının reddine, davaya dahil edilen... Hakkında usulüne uygun açılmış dava bulunmadığından bu şirket aleyhine kabul kararı verilmesi doğru olmamıştır gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir. Çoğunluğun bu kararına aşağıdaki gerekçelerle katılamamaktayım.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları gerçekleşmeden bir davanın esası incelenemez. Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar var olmalıdır. Dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli); bazıları ise olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması yada bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddi gerekir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 237.maddesi ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın 114/1-i maddesi uyarınca; dava konusu uyuşmazlık hakkında bir kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz. Kesin hükmün bulunması olumsuz dava şartıdır. Kesin hüküm, hem bireyler için hem de Devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenirlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Kesin hüküm adli gerçeği ifade eder. 1982 Anayasa’sının 138.maddesi uyarınca yasama, yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarını değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Kesin hüküm, uyuşmazlığın gelecek için sona ermesini ve böylece hukuki barışın sağlanmasını amaçlamaktadır. Bu nedenledir ki kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesim hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay"da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 05.06.1991 gün ve 1991/5-215-342 E., K. sayılı ilamı; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, yıl: 2001, C. V, s. 4980 vd.).
Hemen belirtilmelidir ki kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm, olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (Örneğin HUMK. m. 427; HMK. m. 361). Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse, artık bu hükme karşı, olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
6100 sayılı HMK’nun 303/1.maddesi de “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir tanımı içermektedir.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün ve 2003/21-30 E. 2003/57 K.; 23.02.2005 gün ve 2005/21-66 E. 2005/93 K.; 03.03.2010 gün ve 2010/11-75 E. 2010/121 K.; 08.12.2010 gün ve 2010/1-602 E. 2010/643 K.; 02.11.2011 gün ve 2011/2-561 E. 2011/668 K. sayılı ilamlarında da vurgulanmıştır.
Mahkemeler, aynı konuda, aynı dava sebebine dayanarak, aynı taraflar hakkında verilmiş olan bir kesin hüküm ile bağlıdırlar; aynı davayı bir daha (yeniden) inceleyemezler ve aynı konuya ilişkin yeni bir davada, önceki davada verilmiş olan kesin hüküm ile bağlıdırlar (Baki Kuru, a.ge., C. V, s. 5051- 5053).
Kesinleşen dosyada dava dilekçesiyle talep edilen miktara olay tarihinden itibaren faiz istenmiş olup, olay tarihinden itibaren faize karar verilmiş, ıslah dilekçesinde ise ıslah edilen miktara ıslah tarihinden itibaren faiz talep edilmiş ve bu miktara da ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmiştir.
Davacı bedensel zararın tazmininde olay tarihinden itibaren faiz talebinde bulunabileceğini bilerek kısmi davasında olay tarihinden itibaren faiz talebinde bulunmuş ancak ıslan talebinde faiz başlangıcına yönelik talebini daraltmak suretiyle (olay tarihinden itibaren faiz isteyebileceğine ilişkin talebinden zımmı feragat etmek suretiyle) açıkça ıslah edilen miktara ıslah tarihinden itibaren faiz talep ederek bu şekilde taraflar arasında yargılama yapılıp verilen hüküm temyiz denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Faiz talep edilmez veya talep edilmesine rağmen bir karar verilmez ise faizin yeniden yargılama konusu yapılması mümkün ise de, yargılama konusu yapılarak kesinleşen faizin başlangıç tarihi, faizin türü, faizin oranı ve faizin miktarı kesinleşen hükümde hatalı olsa dahi kesin hüküm nedeniyle taraflar arasında yeniden yargılama konusu yapılamaz. Bu nedenle temyiz itirazları reddedilen davalı Medaş"ın temyiz itirazlarının da kabul edilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın çoğunluğun sair temyiz itirazlarının reddi kararına katılmamaktayım.