4. Hukuk Dairesi 2015/15405 E. , 2017/8645 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 26/04/2013 gününde verilen dilekçe ile haksız el koymadan kaynaklanan maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20/10/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraflar vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız el koymadan kaynaklanan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; müvekkiline ait ... plaka sayılı ticari taksiye 09/09/2002 tarihinde insan kaçakçılığı suçunda kullanıldığı iddiasıyla el konulduğunu, dava dışı araç sürücüsü hakkında ceza davası açıldığını, ceza yargılaması devam ederken aracın davacıya yediemin olarak teslim edildiğini, yargılama sonucunda da el konulan ancak sahibinin rızası ile suçta kullanıldığına ilişkin delil elde edilemeyen söz konusu ticari taksinin davacıya iadesine karar verildiğini belirterek, bu sürede oluşan zararının tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı idare vekili, davacıya ait araca el konulmasından dolayı idareye atfedilebilecek bir kusur ve sorumluluk olmadığını belirterek, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davacının otopark ücretine dair talebinin reddine, muhafaza altında olduğu süre içerisinde aracını çalıştıramamasından ve iadeye rağmen kaydındaki tedbir şerhinin devam etmesi nedeniyle değiştirememesinden dolayı uğradığını iddia ettiği zarar kalemi yönünden ise, 13/01/2014 havale tarihli dilekçe ile davacının davasını tamamen ıslah ettiği, sonrasında verdiği ikinci ıslah dilekçesi ile de talebini 86.026,18 TL"ye çıkarttığı, aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri gerekçesiyle 13/01/2014 havale tarihli dilekçedeki taleple bağlı kalınarak aracın çalıştıramamasından kaynaklanan kazanç kaybı için 12.000,00 TL, yenilenememesinden kaynaklanan zararı için de 2.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
a- Dosyadaki bilgi ve belgelerden; davacının 08/04/2013 tarihli dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 15.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunduğu, ardından 13/01/2014 havale tarihli dilekçesinde kısmi dava olarak açtığı davasını dava dilekçesini tamamen ıslah ederek belirsiz alacak davasına dönüştürdüğü, bilirkişi raporundan sonra da 21/07/2015 tarihli dilekçesi ile bedel artırım isteminde bulunarak fazlaya ilişkin haklarını saklı kalmak kaydıyla talebini 86.026,18 TL"ye çıkardığı anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında
yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02/11/2016 gün, 2015/22-1078 esas ve 2016/1010 karar sayılı ilamı)
Belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Her bir davaya konu alacak bakımından, belirsiz alacak davasına ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak, belirleme yapılması gereklidir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı sıkça görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Somut davanın incelenmesinde; davacının dava dilekçesinde aracına haksız olarak el konulması nedeniyle oluşan zarar kalemlerini, ticari taksi olarak kullanılan aracını çalıştıramamasından kaynaklanan kazanç kaybı ve aracının değiştirememesinden kaynaklanan maddi zararı ile aracın kendisine teslimine kadar geçen süre için ödediğini iddia ettiği otopark ücretine dayandırdığı anlaşılmaktadır. Dava açıldığı tarihte bu alacak kalemleri davacı yönünden belirlenebilir durumda olup esasen belirlenmiş ve dava başlangıçta kısmi dava olarak açılmıştır. O halde, kısmi dava olarak açılmış olan eldeki davanın tamamen ıslah ile belirsiz alacak davasına dönüştürülmesinde hukuki yararı bulunmadığı gibi esasen davanın niteliği gereği de belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değildir, kısmi dava ıslah yoluyla belirsiz alacak davasına dönüştürülemez. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
b- Davacının ticari taksi olan aracını değiştirememesinden kaynaklanan zararı olduğu iddiasıyla talep ettiği tazminat kalemi ise varsayıma dayanmakta olup muhtemel zarar hesabı yapan bilirkişi raporuna dayanılarak bu kalem tazminat isteminin kabulü doğru görülmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.
c- Davacının, aracın muhafaza altında kaldığı süre boyunca çalıştırılamamasından dolayı yoksun kalınan kazanca dair talebi yönünden; dosyada mevcut ve karara dayanak alınan bilirkişi raporunda aracın el konulduğu süre boyunca yılın her günü çalışacağı varsayımından hareketle tazminat hesabı yapılması hakkaniyete uygun olmamıştır. Bu nedenle aracın çalışamayacağı günler de gözetilerek BK 43. (TBK 51.) maddesi gereği hükmedilecek tazminattan uygun bir indirim yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde karar verilmiş olması da bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda 2(a-b-c) sayılı bentlerde gösterilen nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, davacının tüm, davalının diğer temyiz itirazlarının ilk bentte gösterilen nedenlerle reddine 25/12/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.