
Esas No: 2020/7072
Karar No: 2020/7833
Karar Tarihi: 29.12.2020
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2020/7072 Esas 2020/7833 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi
Dava, iş kazasından vefat eden sigortalının hak sahibi eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle maddi tazminat istemlerinin reddine, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun değerlendirilerek esastan reddine dair karar verilmiştir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesince verilen kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: sigortalı Müteveffa ..." in davalı şirket adına ..." daki çalışmaları sırasında Malarya Hastalığına yakalanarak 21/07/2014 tarihinde fenalaşarak vefat ettiği davalı işverenin sigortalının tedavisini yaptırmadığı, murisin ölümünün iş kazası olduğunun kurumca tespit edildiğini belirterek davacı eş ve çocuklar lehine belirsiz alacak davası niteliğinde 100,00 TL’şer maddi tazminat ile manevi tazminat olarak eş lehine 60.000,00 TL, iki çocuğun her biri lehine 40.000,00 TL manevi tazminatın vefat tarihinden faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II-CEVAP:
Davalı vekili süresinden sonra ibraz ettiği cevap dilekçesinde özetle: Yetkili mahkemenin İstanbul İş Mahkemeleri olduğunu, uygulanacak hukuk kuralının öncelikle belirlenmesi gerektiğini, müteveffanın ölümüne ilaçlarını almaması ve aşırı alkol kullanmasının sebep olduğunu, olayın bir iş kazası olmadığını, murisin kusurlu olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece; “Maddi tazminat istemleri yönünden, 09/03/2019 tarihli hesap raporuna itibar edildiği belirtilerek davacı hak sahibi eş lehine (553.775,89 TL maddi zararının olduğu tespit edilerek taleple bağlı) 293.100,00 TL maddi, çocuk Burçak lehine (61.273,66 TL maddi zararının olduğu tespit edilerek taleple bağlı) 29.700,00 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 21/07/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacı çocuk ...’ın maddi tazminat isteminin reddine, Manevi tazminat istemleri yönünden davacı hak sahibi eş lehine 50.000,00 TL, iki çocuğun her biri lehine 30.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 21/07/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” şeklinde karar vermiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; “Dairemizin 19/04/2018 tarihli kaldırma kararı doğrultusunda ilk derece mahkemesince dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu"na gönderildiği ve 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu"nun 30/07/2018 tarih 3030 sayılı kararında "kişinin ölümünün Malarya (sıtma) hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğunun oy birliği ile karar verildiği, bu raporla davalının eylemi ile meydana gelen sonuç arasında uygun illiyet bağının kesilmediği anlaşılmakla buna yönelik davalının istinaf taleplerine itibar edilmemiştir
Mahkemece hükme esas alınan 09/11/2018 tarihli kusur raporunun, iş kazasının meydana geldiği alandan seçilen ve aynı zamanda işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanı olan ayrıca ... Tıp Fakultesi"nden emekli kalp ve iç hastalıkları uzmanı ile Sağlık Bilimleri Üniversitesi iç hastalıkları uzmanlarından oluşan bilirkişiler tarafından ve kaza tarihi itibarıyla uygulanması gerekli 6331 Sayılı Kanun ile ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak düzenlendikleri, gerekçeli, hüküm tesisine elverişli ve yeterli oldukları, kusur oranlarının dayanakları belirtilmek suretiyle tespit edildiği anlaşıldığından mahkemece Malarya (Sıtma) nedeniyle ölümün meydana gelmesinde kaçınılmazlık unsuru bulunmadığı ölenin % 10, davalı işverenin % 90 oranında kusurlu bulunduklarının kabulünde isabetsizlik görülmemiştir.
Tarafların kabul edilen kusur oranı, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, olayın oluş şekli, işgöremezlik oranı, olay tarihi dikkate alındığında yerel mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı dosya kapsamına uygun olduğundan tarafların buna yönelik istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir.
Somut uyuşmazlıkta davacılar tarafından davalı işveren hakkında murisleri ..."in ölümü nedeniyle işçilik alacaklarının tahsili için açılan İstanbul Anadolu 11. İş Mahkemesi"nin 2015/588 Esas, 2017/521 Karar sayılı dosyasının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi"nin 2018/1350 Esas, 2018/588 sayılı kararında, murisin yaptığı işin niteliği, kıdemi işyerinde çift bordro uygulamasının bulunduğu dikkate alınarak net ücretin 1.500 USD kabulü yönündeki ilk derece mahkeme kararında bir isabetsizlik bulunmadığı, bu ücret üzerinden yapılan hesaplama yasal düzenlemeye uygun olup buna yönelik davacılar ve davalı istinaf talepleri yerinde bulunmamıştır.” gerekçesiyle “ Taraf vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine,” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle: Davalının süresinde bilmediği delillere muvafakatlerinin bulmadığını, yapılan kusur tespiti, esas alınan ücreti kabul etmediklerinin, manevi tazminat miktarının düşük olduğunu ileri sürmüştür.
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle: Milletler arası özel hukuk kuralları kapsamında iş kazasının gerçekleştiği ülke kanuni düzenlemelerinin dikkate alınmasını, bu hususta kusur oranın belirlenmesinde bilirkişi kurulu oluşumun hatalı olduğunu, kusur raporu ile SGK teftiş kurulu raporunun çelişkili olduğunu, ibraz edilen bilirkişi mütalaasının değerlendirilmediğini, ATK 1. İhtisas kurulu raporunun yetersiz olduğunu, özel sigorta şirketleri tarafından ödenmesi gereken tazminatların hesaplanmadığını, davacının ücret iddialarının gerçek dışı olduğunu, bilirkişi raporlarına itiraz ettiklerini, ıslah dilekçesinde 2.500,00 TL üzerinden hesaplama yapılmasının talep edildiğini ancak mahkemece talebin aşılarak 1.500, USD üzerinden hesaplama yapılması konusunda bilirkişiyi yönlendirdiğini, yutdışı çalışma süresinin belirlenerek bu süre için belirlenen ücreten hesap yapılabileceğini, ilk peşin sermaye değerinin de esas alınan ücrete göre belirlenmesi gerektiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarlarının yüksek olduğunu, dava ve ıslah tarihlerinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken olay tarihinden itibaren hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava,iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahibi eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz." hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." hükmü düzenlenmiştir.
Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
Anılan fıkrada "İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür." hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler."
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. Işverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;
(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4) İşveren , iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı kanunun "Risklerden Korunma İlkeleri" kenar başlıklı 5. maddesine göre;
(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
Yine 6331 sayılı Kanun " Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma" karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2) İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, " Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
Kanunun 19. Maddesine göre;
(1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
(2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
d) Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan " İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere" ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan " 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası" ifadesi metinden çıkartılmıştır.
Yine 6331 sayılı Kanunun "Atıflar " kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde "(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır" hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olayda sigortalının davalı işveren şirkete ait ... ülkesindeki işyerinde çalışması esnasında, “malarya (sıtma)” hastalığına yakalanarak 21/07/2014 tarihinde vefatıyla gerçekleşen iş kazası niteliğindeki olayda, hükme esas alınan 09/11/2018 tarihli kusur raporuna göre davalı işverene %90, müteveffa sigortalıya ise (sıtmaya karşı kişisel korunmasına dikkat etmediği gerekçesiyle) %10 oranında kusur verilmiş ise de; dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin, iş kazasının meydana geldiği tarihteki yukarıda anılan yasal mevzuat çerçevesinde değerlendirilmesi neticesinde, işverenin işçiyi gözetme borcunu tam olarak yerine getirdiğinin bahsedilemeyeceği açıktır. Bu halde davalı işverene %100 oranında kusur veren 10/01/2017 tarihli kusur bilirkişi heyeti raporu ile bu raporu doğrular mahiyetteki 02/11/2017 tarihli bilirkişi heyeti raporuna itibar edilerek, davalı işverenin, malarya (sıtma) hastalığına maruz kalarak sigortalının ölümü ile sonuçlanan olayda %100 oranında kusurlu olduğu kabul edilmesi, bu kusur oranına göre hesap bilirkişiden alınan 02/05/20170 tarihli raporun da dosya kapsamında bulunduğu gözetilerek davacıların maddi tazminat alacakları ile manevi tazminat alacaklarının belirlenmesi, öte yandan davanın maddi tazminat istemleri yönünden belirsiz alacak davası niteliğinde açılıp, alacağın belirlenmesine müteakiben talep artırımında bulunulduğu da dikkate alınarak, bu tür davalarda fazlaya ilişkin talep hakkının saklı tutulup tutulamayacağının da hüküm de tartışılarak sonucuna göre usuli kazanılmış haklar da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, temyiz eden taraflarca yatırılan harçları istem halinde taraflara iadesine 29/12/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.