1. Hukuk Dairesi 2015/6592 E. , 2018/982 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescili davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar; mirasbırakanları ...’ın kayden maliki olduğu 142 parsel sayılı taşınmazı davalılara mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak satış akti ile devrettiğini, mirasbırakanın başkaca taşınmaz malı bulunmadığını ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar, taşınmazı bedeli karşılığında satın aldıklarını, mirasbırakana ve 3. eşine ölünceye kadar baktıklarını, taşınmazı satın aldıktan sonra imar ve ihya ettiklerini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ...’ın 12.07.2011 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak mirasbırakanın ilk eşinden olma çocukları davacılar ... ve ... ile dava dışı ... ve ikinci eşinden olma çocukları olan davalılar ..., ... ve ...’in kaldığı, mirasbırakanın kayden maliki olduğu 1654 ada 142 parsel sayılı taşınmazın intifa hakkını üzerinde bırakıp çıplak mülkiyetini 22.04.1998 tarihinde 1/3’er pay ile davalı çocukları ..., ... ve ...’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK"nun 190. maddesi ile 4721 sayılı TMK"nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, davalılarca mirasbırakanın banka hesabına satıştan bir hafta evvel 16.04.1998 tarihinde, “ev satış bedeli” açıklaması ile 3.000.000.000-TL’nin havale edildiği, ayrıca davalılardan ...’in 19.03.1998 tarihinde maliki olduğu ...’deki taşınmazını satarak buradan gelen bedel ile çekişmeli taşınmazdaki payı satın aldığı şeklindeki savunması ile davalı ...’un temlik tarihine yakın zamanda çalıştığı bankadan emekli olduğunu, emeklilik ikramiyesi ve banka fon getirilerinden gelen bedel ile çekişmeli taşınmazdaki payı satın aldığı savunmasının davalılarca sunulan kayıtlar ile doğrulandığı, davalı tanıklarının çekişme konusu temlikin gerçek satış olduğu yönünde beyanlarda bulunduğu, mirasbırakanın iki ayrı banka hesabında ölüm tarihi itibariyle 248.187,00-TL ve 175.849,00-TL mevduatının bulunduğu, mal kaçırma amacı taşıyan mirasbırakanın anılan mevduatını da davalılara verebileceği, ne var ki böyle bir yola başvurmadığı da gözetildiğinde temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu söylenemeyeceği gibi dosya kapsamındaki diğer deliller ile de davacıların iddiasını ispat ettiğinden bahsedilemez.
Her ne kadar temlike konu taşınmazın resmi akitteki bedeli ile satış tarihindeki gerçek bedeli arasında fark var ise de bu husus tek başına muvazaanın kanıtı değildir.
Hal böyle olunca, muvazaa iddiası kanıtlanamadığından davanın reddi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.