3. Hukuk Dairesi 2019/708 E. , 2019/8263 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile alacak davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın kabulüne yönelik olarak verilen hüküm, taraflarca duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 22/10/2019 tarihinde davacı şirket temsilcisi ... ile davacı vekili Av. ... ve davalı asıl ... ve vekili Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı şirket; dava dışı ... ve ... ait arsaya inşaat yapmak için 18/08/2005 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi ve satış vaadi sözleşmesi imzaladığını, sözleşmeye göre yapımını üstlendiği bodrum+zemin+2 katlı binanın, zemin katında bulunan 1 ve 2 nolu dairelerin arsa sahiplerine verileceğinin, geri kalanların yükleniciye (kendisine) kalacağının kararlaştırıldığını, şirketin yetkilisi olan ... işsiz olan yeğeni davalı ..."a işi öğretmek amacıyla arsa sahiplerinden doğan haklarını devrettiğini, (6) nolu dairenin 25/09/2006 tarihli sözleşme ile ... ’a, (4) nolu dairenin 01/12/2006 tarihli sözleşme ile ... ’a, (3) nolu dairenin 10/02/2007 tarihli sözleşme ile ... ’e satıldığını, bu sözleşmelerde satıcı olarak kendisi ile davalının yeraldığını, satılan dairelerin satış bedellerinin mevcut inşaat borçlarının ve çeklerinin ödenmesi için davalıya teslim edildiğini, ancak inşaatın bitmesine rağmen davalının daireleri satılan kişilere teslim etmediğini, bu nedenle taşınmazların tapu kaydının adına tescil edilmesi amacıyla açmış olduğu davanın reddedildiğini, kararın temyiz incelemesini gerçekleştiren Yargıtay 15. Hukuk Dairesince verilen 16/02/2011 tarihli ve 2009/6002 E. 2011/887 K. sayılı düzelterek
onama ilamıyla davalı ile arasında "adi ortaklık" olduğunun belirtildiğini, davalının yargı kararıyla varlığı belirlenen adi ortaklığa sadece emeğini koyduğunu ileri sürerek; adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile 3, 4 5 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin adına tesciline, olmazsa tasfiyenin icrasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; davacı ile yaptığı devir sözleşmeleri gereğince inşaatları tamamladığını, dairelerin kendisine ait olduğunu, devir sözleşmesinde adi ortaklık iradesi olmadığı gibi borç altına giren ve hak sahibi olan tarafın kendisi olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, taraflar arasındaki adi ortaklıkta tarafların eşit pay sahibi olduklarının kabulü ile tasfiyenin buna göre yapılmasına ve tasfiye memurunun görevlendirilmesine dair verilen karar, taraflarca temyiz edilmiş ve Dairemizin 12/11/2013 tarihli ve 2013/14847 E. 2013/15812 K. sayılı ilamıyla; davada, taraflar arasında kurulan ve fiilen sona ermiş bulunan adi ortaklığın tasfiyesinin istenildiği, bu nedenle 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1 inci maddesi atfıyla Türk Borçlar Kanunu"nun 642 nci maddesi ve devamı hükümlerinin uygulanması suretiyle, adi ortaklığın tasfiye işleminin gerçekleştirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
02/03/2016 tarihinde açılan ve işbu dava ile birleştirilen davada; davacı şirket, adi ortaklığa ait olan 3, 4, 5 ve 6 nolu bağımsız bölümlerin davalı tarafından kiraya verildiğini, ancak davalının payına düşen kira gelirini vermediğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak üzere, geriye dönük 5 yıllık kira bedelinin tespiti ile şimdilik 10.000 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 27/11/2018 tarihli ıslah dilekçesiyle talebini 72.000 TL’ye artırmıştır.
Davalı; davaya konu dairelerden birinde davacı şirketin yetkilisinin kızkardeşi olan annesinin, birinde ise kendisinin oturduğunu, diğer iki dairenin boş olması nedeniyle bir gelir elde etmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; adi ortaklığa konu inşaat için yapılan harcamalar konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunduğu, bu nedenle re’sen atanan tasfiye memurlarından oluşan kuruldan uyuşmazlığa konu harcamaların taraflarca eşit olarak yapıldığı kabul edilmek suretiyle tasfiye hesap ve bilançosunun istendiği, tasfiye kurulunca hazırlanan 05/07/2018 tarihli ek raporda; adi ortaklığa konu dairelerin davalı mülkiyetine geçeceğinin ve davalının mal varlığında bulunacağının kabul edildiği, buna göre yapılan tasfiye hesabıyla davacının davalıdan talep edebileceği alacak miktarının 238.241,45 TL, ortaklığa konu 4 adet dairenin davalı tarafından kiraya verilmesi nedeniyle 5 yıllık kira bedelinden davacının payına düşen kira alacağının 72.000 TL toplam 310.241,45 TL olarak belirlendiği, tasfiye kurulunca verilen raporun hüküm vermeye yeterli olduğu gerekçesiyle; davanın kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile 310.241,45 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Asıl dava adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi, birleşen dava ise ortaklığa konu dairelerden elde edilen kira gelirinden davacı ortağın payına düşer tutarın tahsili istemlerine ilişkindir.
HMK"nın 166 ncı maddesine göre, ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları koşulu ile birleştirilerek bakılabilmeleri mümkündür.
Ancak, birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların tahkikat safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir anlatımla, asıl ve birleşen davalar birbirinden bağımsız davalardır. Bu nedenle, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı karara bağlanması gerekmektedir.
Buna göre, mahkemece; asıl ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, açıklanan kural gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma nedenine göre, davacı ve davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nın 428 inci maddesi gereğince davacı ve davalı taraf yararına BOZULMASINA, ikinci bendde açıklanan nedenle davacı ve davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2.037’er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK"nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/10/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.