3. Hukuk Dairesi 2019/3493 E. , 2019/8590 K.
"İçtihat Metni"
Davacı ... Ambalaj Sanayii A.Ş. ile davalı ... aralarındaki menfi tespit davasına dair Erdek Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 21/06/2018 tarihli ve 2016/453 E.-2018/202 K. sayılı hükmün bozulması hakkında dairece verilen 25/02/2019 tarihli ve 2018/7193 E.-2019/1508 K. sayılı ilama karşı davalı vekili tarafından kararın düzeltilmesi, davacı vekili tarafından 17/05/2019 tarihli ihtiyati tedbir kararının kaldırılması istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı ...’ın elektrik abonesi olduğunu, abonelik tarifesinin tek terimli tarife olduğunu, davalının da uzun zaman bu tarife üzerinden fatura çıkardığını , bu faturaları eksiksiz ve düzenli bir şekilde ödediğini, ancak davalı ... şirketinin gönderdiği 10/05/2005 tarih ve 914 sayılı yazı ile; daha yüksek fiyatlı olan “sanayî trifaze tek terimli tarifeden” fiyatlandırma yapılıp tahsil edilmesi gerekirken daha düşük fiyatlı olan “sanayî trifaze çift terimli tarifeden” fatura kesip tahsil etmesi nedeniyle, geçmişe yönelik olarak (2001/12. ay ila 2005/3. ayları arası) 141.475,52 TL talep edildiğini, elektriğin kesilmesi tehdidi altında itirazi kayıtla taksitlendirme protokolü yaparak 178.243,16 TL’yi (ferileriyle birlikte) ödemeyi taahhüt ettiğini, tarife ve fiyat farkı faizinden ötürü davalıya 61.997,09 TL borcunun bulunmadığının tespiti ile, davalıya verilen 18/05/2008 tarihli 178.243,15 TL bononun bedelsizliğinin tespiti ile iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama sırasında davacı tarafından davalıya ödeme yapılmıştır .
Davalı, davacının tebliğ edilen faturaya 8 gün içinde itiraz etmediğini, husumet, yetki ve zamanaşımı itirazlarında bulunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davacı tarafça fatura içeriğine itiraz edilmediği, böylece fatura içeriğinin kabul edilmiş olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan karar Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2012/589 esas 2012/7312 karar sayılı 02/05/2012 tarihli ilamıyla; “ Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; ... İl Müdürlüğünce yapılan hesaplamalara dair dosyaya sunulan her bir tüketim dönemine ait ayrıntılı dökümlerin incelemesi sonucu EPMHY’nin 23. maddesi hükümlerine uygun olarak işlem yapıldığı, aynı Yönetmeliğin 24. maddesinde zamanında ödenmeyen borçlara ilişkin gecikme zammı hesabının 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51. maddesine göre belirlenen gecikme zammını aşamayacağının
belirtildiği, davaya konu ek tahakkuk faturasında yazılı tutarın son ödeme tarihi itibariyle ödenmemesi sonucu düzenlenen protokol tarihine kadar geçen süre için Yönetmeliğin 24. maddesi çerçevesinde gecikme faizi hesabı yapıldığı, belirtilmiş ancak denetime elverişli olacak şekilde açıkça fatura miktarının nasıl belirlendiği ve faiz miktarının nasıl bulunduğu hesap edilerek açıklanmamıştır. Diğer taraftan, davacı vekilince son celse bilirkişi raporuna itiraz edilmiş olup, davacı itirazlarının karşılandığı ek rapor alınmadan anılan rapora itibar edilerek hüküm kurulması da doğru görülmemiştir. Mahkemece yapılacak iş; davacı vekilinin itirazları da gözetilerek konusunda uzman ve rapor düzenlemeye ehil 3 kişiden oluşan bilirkişi heyetinden Yargıtay denetimine açık ve elverişli rapor alındıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra bu defa; bilirkişi raporu doğrultusunda davalı kurumca yapılan hesaplamanın doğru olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafça temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 2014/19495 Esas – 2015/16411 Karar sayılı ve 15/10/2015 tarihli kararı ile; "...mahkemece, yukarıda belirtilen ilke ve esaslar doğrultusunda, tarafların eşit kusurlu olduğu ve davalı ... şirketinin de kusuru oranında (%50) sorumlu tutulması ve hatalı tarife farkı alacağına Yönetmeliğin ilgili maddesi uyarınca gecikme zammı uygulanamayacağı da gözetilerek, konusunda uzman (üçlü) bilirkişiden rapor alınarak, belirlenecek hatalı tarife farkı alacağından davacı yanında, davalı ... şirketininde müterafik kusuru nedeniyle TBK’nun 114. (BK’nun 98/2) delaletiyle TBK’nun 52. (BK’nu 44.) maddesi uyarınca indirim yapılması suretiyle uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır..." gerekçesi ile bozulmuştur.
Söz konusu bozma ilamı uyarınca mahkemece; bilirkişi raporu doğrultusunda davacının talebinde haklı olduğu, bunun haricinde tahkikat işlemi yapılmadığı anlaşıldığından bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dikkate alınarak, davacı vekilinin bu yöndeki talebi kabul görmeyerek davanın kabulü ile davacının davalı kuruma 61.997,90 TL borçlu olmadığının tespiti ile, bu miktarın tediye tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, taraflar arasında tanzim edilen 18.05.2008 tarihli 178.243,16 TL bedelli bononun 61.997,90 TL.lik kısmının bedelsiz olduğunun tespitine karar verilmiş, hükmün taraflarca temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 2018/7193 esas 2019/1508 karar sayılı 25/02/2019 tarihli ilamıyla; “1-) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
“2-)HMK"nin 297/2. maddesi gereğince hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
“Somut olayda, davacı 27/04/2018 tarihinde başvuru ve peşin harcı ödemiş, ek dava açmış, 115.255,34 TL ödeme tarihlerinden reeskont faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece açılan bu ek dava hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir.
Mahkemece, ek dava hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle hüküm bozulmuş, 17/05/2019 tarihinde mahkemece davalı tarafın başvurusu üzerine icra dosyasına sunulan teminat bedelinin ödemesinin durdurulmasına yönelik tedbir kararı verilmiştir.
Bozma ilamına karşı davalı vekili tarafından karar düzeltme yoluna, ihtiyati tedbir kararına yönelik davacı vekili tarafından temyiz yoluna başvurulmuştur.
1- Davalı vekilinin karar düzeltme talebinin incelenmesinde;
1/A) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı tarafın sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekir.
1/B) Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. HMK" nun 176. Maddesinde ıslah; “taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir" olarak tanımlanmıştır.
Aynı Kanun"un müteakip 177.maddesinde ise, ıslahın tahkikata tabi olan davalarda tahkikat bitinceye kadar yapılabileceği öngörülmüş olduğundan ve temyiz faslında da, bozmadan sonra dahi ıslahın olanaklı bulunduğuna dair açık veya örtülü bir hüküm yer almadığından, Kanunun bu olanağı bir devre ve zaman ile sınırlandırdığı kabul edilme ve bu nedenle bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı sonucuna varılması zorunludur.
Nitekim, 04.02.1948 gün ve 1948-3 Esas, 1944-10 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; "ıslah" ın; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 177. maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabileceği Yargıtay"ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağı açıklanmış, 06.05.2016 gün ve 2005/1 Esas 2006/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile de; "bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 gün ve 04.02.1948 gün ve 1944/10 Esas 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
Yine, Hukuk Genel Kurulunun 15.3.2006 tarih ve 2006/9-21E-2006/72K sayılı kararı ile; Mahkemece tüm deliller toplanıp, bilirkişi incelemesi yaptırılıp ve dosya esas yönünden de karar vermeye hazır hale getirildikten sonra yerel mahkemece verilen karar Yargıtay Dairesince bozulmuş ve bozmadan sonra da herhangi bir tahkikat yapılmamışsa artık ıslahın açıklanan nedenlerle kabulünün mümkün olmayacağı belirtilmiştir.
Davacı tarafça peşin harç yanında başvuru harcını da yatırarak yeni bir talep de bulunması hallerinde ise bir ek dava olarak nitelendirilme hali söz konusudur.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında ise, Dairemizin bozma ilamı sonrasında mahkemece yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporu sonrasında davacı vekilince 31/07/2017 havale tarihli ıslah dilekçesinin sunulduğu, dilekçe ile birlikte sadece ıslah harcı yatırıldığı, davalı tarafça 11/04/2018 tarihinde bozma sonrası ıslah yapılamayacağına dair beyanda bulunulduğu, daha sonra davacı tarafça 27/04/2018 tarihinde başvuru harcı ve peşin harç yatırılarak ıslah talebinin ek dava olarak kabulünün talep edildiği dilekçe verildiği görülmektedir.
O halde; bozma sonrası ıslah yapılamayacağı, davacının verdiği ilk dilekçede peşin ve başvuru harcı yatırmadan sadece ıslah harcı yatırarak davayı ıslah ettiği görülmekle, usulüne uygun ek dava açılmadığından davacının dilekçesindeki taleplerinin kabul edilmemesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından kararın onanması gerekirken zuhulen yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulduğu anlaşıldığından, davalının bu yöne ilişen karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
2) Davacı vekilinin ihtiyati tedbire yönelik temyizinin incelenmesinde;
İhtiyati tedbir talebine ilişkin kararın, 6100 sayılı HMK. nun yürürlükte olduğu dönemde ittihaz olunduğu açıktır. HMK. nun 341. maddesi “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir. Ancak, aynı kanunun Geçici 3.maddesi ile de “Bölge adliye mahkemelerinin 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri hakkında kanunun geçici 2.maddesi uyarınca Resmi Gazete"de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” hükmü getirilmiştir.
Bu durumda, uyuşmazlığa, 1086 sayılı HUMK. nun temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı sonucuna varılmaktadır.
Bu açıklamaların ışığı altında temyiz olunan hükmün incelenmesi neticesinde ihtiyati tedbire ilişkin olduğu ve kararın temyizi sebebiyle aşağıdaki değerlendirme yapılmıştır.
HUMK. nun 427.maddesine göre temyiz, mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı başvurulacak kanun yoludur. İhtiyati tedbir kararı ise, geçici nitelikte bir önlem olup, durum ve şartların değişmesi halinde değiştirilebileceğinden buna ilişkin mahkeme kararının temyiz edilme olanağı 1086 sayılı HUMK ve 6100 sayılı Kanunun ek 3.maddesine göre yoktur.
SONUÇ: Yukarıda (1/A) bendinde açıklanan nedenlerle davalının sair karar düzeltme isteminin REDDİNE, (1/B) bendinde açıklanan nedenlerle HUMK"nun 440. maddesi gereğince davalının karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 2018/7193 esas 2019/1508 karar sayılı 25/02/2019 tarihli bozma kararının kaldırılarak mahkeme kararının ONANMASINA, (2). bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın ihtiyati tedbire yönelik karara ilişkin temyiz talebinin REDDİNE, 4.142,50 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 31/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.