1. Hukuk Dairesi 2019/1027 E. , 2019/2037 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; istinaf başvurusunun kabulü ile iptal -tescile ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ün "ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan ..."in 949 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlarını gelini olan davalı ..."ye satış suretiyle devrettiğini, mirasbırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalının da alım gücünün bulunmadığını, işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tescilini istemiştir.
Davalı, mirasbırakanın sağlığında tüm çocuklarına bir kısım taşınmazlarını devrettiğini, eşi ..."in işini idare etme ve malına sahip çıkma konusunda maharetli olmaması sebebiyle dava konusu taşınmazların kendisine temlik edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mirasbırakanın mirasçılar arasında paylaştırma kastı ile hareket ettiği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; ".. davalı ... miras bırakanın yasal mirasçısı olmadığı gibi, miras bırakan tarafından davalıya temlik edilen taşınmazların mirasçısı oğlu ... "in miras hakkına istinaden temlik edildiği yönündeki savunmasına itibar edilmesi halinde de, miras bırakan tarafından her ne kadar çocukları ..., ..."a da taşınmaz temlik etmiş ise de, diğer mirasçıları eşi ... ile oğlu ..."e herhangi bir taşınmaz temliki yapılmadığından, miras bırakanın sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yaptığının kabulü mümkün değildir.." gerekçesiyle istinaf başvurusu kabul edilerek ilk derece mahkemesinin hükmü ortadan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1935 doğumlu ...’in 29.01.2015 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı oğlu ... ile dava dışı eşi ... ile çocukları ..., ..., ..., ... ve ...’i bıraktığı, mirasbırakanın 949 ada 1 ve 2 parsel sayılı taşınmazlarını 10.12.2012 tarihinde gelini olan davalı ...’ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanununun 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanununun 237 (818 s. Borçlar Kanunun 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, mirasbırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmış olması durumunda, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur.
Davalı ..., mirasbırakanın sağlığında tüm mirasçılarına taşınmaz bıraktığını savunmuş ise de, mirasbırakanın oğlu ve davalının eşi olan ... sağ olup, davalı ... mirasçı olmadığından denkleştirme savunmasına itibar edilemeyeceği gibi mirasbırakan tüm mirasçılarına taşınmaz temlik etmediğinden denkleştirmenin de olmadığı açıktır.
Ne var ki, 6100 sayılı HMK"nun 190. maddesi ile 4721 sayılı TMK"nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir.
Somut olaya gelince; temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki dava açılmış ise de, davacı tanık bildirmemiş dosyadaki delillerle de temlikin muvazaalı olarak mal kaçırma kastı ile yapıldığı iddiası usulen kanıtlanabilmiş değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.03.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.