21. Hukuk Dairesi 2016/700 E. , 2017/4207 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici nedenlerle temyiz kapsam ve nedenlerine göre, asıl ve birleşen davada davacı vekillerinin tüm, davalı vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2-Dava, 22.04.2010 tarihli iş kazası sonucu sigortalının vefatı nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı eş lehine 82.544,57 TL maddi ve 20.000 TL manevi, birleşen davada davacı çocuk lehine 3.803,77 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre ölümün iş kazası sonucu meydana geldiği ve ölümle sonuçlanan olayda sigortalının %50 oranında müterafik kusurunun bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, tazminatın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Tazminatın saptanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları, destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı, Sosyal Sigortalar tarafından bağlanan peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Öte yandan tazminat miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluştuğu yönü ise söz götürmez. Başka bir anlatımla, işçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanacağı, bilinmeyen dönemdeki kazancının ise; yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulacağı, 60 yaşına kadar (aktif) dönemde, 60 yaşından sonrada bakiye ömrüne kadar (pasif) dönemde elde edeceği kazançların ortalama yöntemine başvurulmadan ve asgari ücretle her yıl için ayrı ayrı hesaplanacağı Yargıtay"ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Kuşkusuz, açıklanan zarar ve tazminatın hesaplanması yönteminde, hak sahibi eşin destek süresinin işçinin bakiye ömrü ile sınırlı olacağı, kural olarak, kız çocuklarının köyde oturmaları halinde 18, kentte oturmaları durumunda ise 22 yaşına kadar, erkek çocuklarının ise 18 yaşına kadar destek görecekleri, ancak çocukların içinde bulundukları koşullara göre, yüksek öğrenim görebileceklerinin kabulünün gerektiği hallerde 25 yaşına kadar destekten yararlandırılmalarının gerekeceği açıktır.
Bununla beraber Dairemizin “2003/118 Esas, 2004/1079 Karar” sayılı ilamında da belirtildiği üzere evlenmenin işaret olunan yaşlardan önce gerçekleşmesi halinde, varsayıma dayalı hesap yapılmayacağı ve zarar hesabının desteğin evlenme tarihinde kesileceği kabul edilerek evlenme tarihine kadar hesap yapılması gerektiği açıktır.
Somut olayda, nüfus kayıt örneğindeki bilgilere göre çocuk İlayda’nın ilk kez 11.11.2011 tarihinde evlendiği ve bu evlliğinin 01.02.2013 tarihine boşanma ile sona erdiği, sonrasında 18.10.2014 tarihinde yeniden evlendiği ve halen evli olduğu anlaşılmaktadır. Bu halde davacı çocuğun evli kaldığı 11.11.2011-01.02.2013 tarihleri arasında destekten yararlanmadığı kabul edilerek bu sürenin hesaptan dışlanması gerekirken; ikinci evlilik tarihi olan 18.10.2014 tarihinden itibaren destekten çıktığı kabul edilerek yapılan hesabın hükme esas alınması isabetsiz olmuştur.
Mahkemece yapılacak iş, hükme esas alınan hesaptan, davacı çocuğun ilk evliliğine ilişkin sürenin hesap harici bırakılarak destek tazminata hükmetmekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmektedir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 22.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.