3. Hukuk Dairesi 2019/1248 E. , 2019/9332 K.
"İçtihat Metni"Asıl davada davacı ..., birleşen davada davacı ... ile asıl ve birleşen davada davalı ... aralarındaki araç mülkiyetinin tescili olmadığı takdirde alacak davasına dair ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 02/06/2015 tarihli ve 2014/748 Esas 2015/488 Karar sayılı kararın bozulması hakkında Dairece verilen 18/12/2018 tarihli ve 2017/1045 Esas 2018/12876 Karar sayılı ilama karşı davalı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı ...; kardeşi olan davalının, dava dışı diğer kardeşi ...’in de dahil olduğu İstanbul"daki ortak ticari faaliyetlerini yürüttüğünü, ... plaka sayılı...arasında çalışan ticari hatlı minibüsün 1993 yılında ihale yolu ile idareden alındığını, trafik kaydının da kendisinin Almanya"da ikamet etmesi, kardeşi ...’in de ..."de bulunması sebebiyle davalı adına yapıldığını, o dönemde amca çocuklarının da birlikte yürütülen ticari ortaklık nedeni ile aynı minibüse ortak olduklarını, 1994 yılında amca çocukları ile olan ortaklığın sona erdiğini, bu hususun 29/05/1994 tarihli ve “Hususi Anlaşma Senedi” başlıklı sözleşme ile yazıya döküldüğünü, bu sözleşmeye göre dava konusu minibüsün kendisi ile kardeşlerine kaldığını, sonrasında ticari minibüsün 1/2 hissesinin 3. şahıslara devredildiğini, 1/2 hissesinin ise halen davalı adına kayıtlı bulunduğunu, davalının elde ettiği gelirden ortaklıktaki hissesine düşen tutarı aylık olarak kendisine ödediğini, ancak davalının son yıllarda hissesine düşen kar payını göndermemeye başladığını, yine bir süredir davalının gerek kendisinin gerekse dava dışı kardeşinin hissedar olduğunu inkar etmek suretiyle muaraza yarattığını, dava konusu araç ve tahsis plakasındaki 1/2 hissenin taraflar arasında ortak olduğunun 29/05/1994 tarihli belge ile ispatlandığını, bu olaylar nedeniyle büyük kardeş olan davalıya olan güven unsurunun ortadan kalktığını ileri sürerek; dava konusu araç ve tescil plakasında davalı adına olan hissenin sözleşmenin tarafları arasında eşit dağıtılması ile 1/6 hissenin adına tescilini, aksi halde hissesinin dava tarihi itibari ile bilirkişi tarafından tespit edilecek değerinin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Birleşen davada davacı ...; aynı vakıalara dayanarak, dava konusu araç ve tescil plakasında davalı adına olan hissenin sözleşmenin tarafları arasında eşit dağıtılması ile 1/6 hissenin adına tescilini, aksi halde hissesinin dava tarihi itibari ile bilirkişi tarafından tespit edilecek değerinin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, ayrıca davaya konu edilen ... sayılı ticari plakanın ticari bir emtia olarak Bakanlar Kurulu Kararı ile ihaleye çıkartılması üzerine bedelini ödeyerek satın aldığını, ticari aracın plakası ile bu plakanın takıldığı aracın ayrı bir değere sahip olduklarını, davacıların iddiaları doğru kabul edilse dahi taleplerinin sadece ticari plakanın takıldığı araç için geçerli olduğunu savunarak, davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle olmadığı takdirde ise esastan reddini istemiştir.
Mahkemece; inançlı sözleşmenin, inanılan tarafın elde ettiği hakkı, taraflarca güdülen amaç sona erdikten veya belirli bir süre geçtikten sonra inanana veya üçüncü kişiye devretme taahhüdünü içerdiği, dava hakkının Borçlar Kanunu’nun 125. maddesindeki on yıllık zamanaşımına tabi olduğu, asıl ve birleşen davanın zamanaşımı süresinin dolmasından sonra açıldığı gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karar; asıl ve birleşen dava davacılarının temyizi üzerine, Dairemizce;
(...1- Bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek ve uygulanacak yasa maddelerini belirlemek hakimin görevidir. (HMK. 31.m;) 04.06.1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hâkimin görevidir.
Hakim, bir davada sadece tarafların ileri sürdüğü maddi olaylar, sonuç ve istemlerle bağlı olup; tarafların dayandığı kanun hükümleri ve onların nitelendirmeleriyle bağlı değildir. Bunun doğal sonucu olarak hakim, kanunları doğrudan doğruya uygulayarak iddia ve savunmadaki sonuç ve istemleri karara bağlamakla yükümlüdür.
Somut olayda asıl ve birleşen davada davacılar, 1/2 hissesi davalı adına kayıtlı olan ticari hatlı minibüse ortak olduklarını, bir takım sebeplerle özellikle davalıya olan güven unsurunun varlığından dolayı tescil plakasının davalı adına kaydedildiğini, davalının son zamanlarda kendi paylarına düşen miktarı göndermemeye başladığını, davacıların payını inkar ettiğini ileri sürerek hisselerine düşen 1/6 payın adlarına tescilini olmadığı takdirde paylarına düşen kısmın bedelini talep ve dava etmişlerdir. Asıl ve birleşen davada davacılar; her ne kadar alacağını inançlı işlem hükümlerine dayandırarak talep etmiş iseler de dava, gizli adi ortaklık ilişkisinden kaynaklanan tescil olmadığı takdirde alacak istemi ile açılmıştır.
Bu durumda mahkemece; TBK’nun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekmektedir.
Adi ortaklık sözleşmesi; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.)
Dava tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı TBK"nun 147. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, adi ortaklıktan doğan davalar beş yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımının başlangıcı ise, yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre adi ortaklığın sona ermesi ile başlar. Zira, sona erme sebeplerinin gerçekleşmesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girmekte olup, buna bağlı olarak ortakların tasfiye alacağını isteme hakkı da muaccel olmuş olur.
Mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın adi ortaklık ilişkisinden kaynaklandığı göz önüne alınarak, taraf delilleri toplanıp, aralarında adi ortaklığın kurulup kurulmadığının belirlenmesi, daha sonra oluşacak hukuki duruma göre zamanaşımı değerlendirilmesi ve sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken; hukuki nitelendirmede hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre, asıl ve birleşen dosya davacıları vekilinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir...)
Gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozma ilamına karşı, davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1- Düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında açıklanan gerekçelere göre, düzeltme dileğinde ileri sürülen sebepler HUMK’nun 440. maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymadığından, davalının karar düzeltme isteminin reddi gerekir.
2- Davada dayanılan 29/05/1994 tarihli ve “Hususi Anlaşma Senedi” başlıklı sözleşme ile aracın kardeş olan taraflara ait olduğu kararlaştırılmıştır. Bu nedenle, daire ilamında anılan sözleşme gözetilerek, taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi bulunduğuna işaret edilmiştir. Ne var ki, aynı ilamının 3. sayfasının 5. paragrafında zuhulen "... aralarında adi ortaklığın kurulup kurulmadığının belirlenmesi," ifadesinin yazıldığı, bu kez yapılan inceleme ile anlaşılmıştır.
Açık hatalar, resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Buna göre, zuhulen yazıldığı anlaşılan bu ifadenin bozma kararından çıkartılması suretiyle maddi hatanın bu şekilde düzeltilmesi, HMK"nun 304/1 maddesi hükmü gereğidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın karar düzeltme isteminin reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle Dairemizin 18/12/2018 tarihli ve 2017/1045 E. 2018/12876 K. sayılı ilamının 3. sayfasının 5. paragrafında yazılı olan "... aralarında adi ortaklığın kurulup kurulmadığının belirlenmesi," ifadesinin çıkartılması suretiyle ilamın düzeltilmesine, HUMK"nın 440. ve HMK"nın 304. maddeleri uyarınca, 26/11/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.