3. Hukuk Dairesi 2019/4164 E. , 2019/9544 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen itirazın iptali ve tahliye davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, dava dilekçesinde özetle; alacağın devri sözleşmesiyle dava dışı ... tarafından davalı aleyhine başlatılan Kırklareli İcra Müdürlüğü’nün 2015/856 E sayılı dosyasına konu alacağın tarafına devredildiğini, davalının kira borcunu ödememesi üzerine kira alacaklarının tahsili için hakkında başlatılan takibe haksız olarak itiraz ettiğini belirterek davalının takibe itirazının iptaline, akdin feshine ve davalının tahliyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen hüküm, dairemiz 22.03.2018 tarihli 2017/2757 E 2018/2909 K sayılı ilamı ile yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olması gerektiği, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerektiği belirtilerek gerekçeli kararın bu ilkeler ışığında düzenlenmemesi ve gerekçenin dosya içeriği ile uygun olmaması nedeniyle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına karar verilerek; davacının davalı hakkında 4.900 TL alacak için takip başlattığı, davalının cevap dilekçesiyle davacının senedi tek taraflı tanzim ettiğini ileri sürdüğü ve imza itirazında bulunduğu belirtmesine rağmen davalı kiracının kira borcunu ödemediği, kira alacağının temliki nedeniyle alacaklının değiştiği ve alacağın davacıya geçtiği gerekçesiyle kira alacağı bakımından davanın kabulü ile takibin devamına, tahliye talebi bakımından ise davalı kiralananı tahliye ettiğinden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1-) Dairemizin önceki bozma ilamında da belirtildiği gibi bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı ...nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine ...nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Bu açıklanan ilkelerin yanı sıra hemen belirtmek gerekir ki bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK).
Somut olayda; mahkemece bozma öncesinde verilen karar, gerekçeli kararda davacının iddiaları ve davalının savunmasına dair açıklamalar dosya içeriği ile örtüşmediğinden ve gerekçeli karar yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmadığından dairemiz 22.03.2018 tarihli 2017/2757 E 2018/2909 K sayılı ilamı ile bozulmuş ve mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen bozmaya uygun hareket edilmemiştir. Bozma sonrası verilen kararın gerekçesinde de bozulan kararda olduğu gibi davacının iddialarına ve davalının savunmasına dair yapılan açıklamalar dosya içeriğiyle bağdaşmamaktadır.. Bu yönüyle temyiz olunan karar, yukarıda açıklanan ilkelere, bozma ilamına ve 6100 sayılı Hukuk Muhakeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun değildir. Gerekçeli kararın, yukarıda anlatılan ilkeler ışığında düzenlenmemesi, gerekçeli kararda tarafların iddia ve savunma özetlerinin dosya içeriği ile örtüşmemesi ve bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine rağmen bozmaya uygun hareket edilmemesi nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
2-) Bozma nedenine göre, davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.