3. Hukuk Dairesi 2019/2544 E. , 2019/9555 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davac; Sürmene Noterliğince 12.02.2002 tarihli ... yevmiye numaralı ve 21.05.2002 tarihli ... yevmiye numaralı düzenleme şeklindeki satış vaadi ile kat karşılığı inşaat sözleşmelerine istinaden, davalı ile aralarında 29.06.2002 tarihli ortaklık sözleşmesinin düzenlendiğini; sözleşme uyarınca, kendisine konut ve işyeri inşaatlarından % 25 pay verileceğinin kararlaştırıldığını; 25.03.2007 tarihli ortaklararası genel gayrimenkul dağılım sözleşmesi gereği, kendi hissesine 4 normal daire, 1 zemin kat daire, 2 dubleks daire ve bir küçük dükkanın düştüğünü; davalıya çekilen ihtarname ile ortaklığa koymuş olduğu 106.000 Dolar sermayenin iadesi ile % 25 hisse karşılığı dairelerin ve işyerlerinin tapuda adına tescilinin talep edildiğini, davalının edimini yerine getirmediğini, bahse konu gayrimenkullerin üçüncü kişilere satıldığını ileri sürerek; ortaklık sözleşmesi uyarınca adına tescil edilmesi gereken taşınmazların değerlerinin tespit edilerek faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar; davacı ile aralarında akrabalık ilişkisine ve karşılıklı güvene dayalı ticari ilişkinin bulunduğunu, davanın zamanaşımına uğradığını, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacı tarafından inşaata herhangi bir sermaye konulmadığını; davaya konu ortaklık ilişkisi dışında davacı ile aralarında gemi işletmeciliğine dayalı ortaklık ilişkisinin de bulunduğunu, işletmeye konu gemilerden elde edilen karın, davaya konu inşaata sermaye olarak konulduğunu, sermayeye birlikte ortak olduklarını; ortaklar arası gayrimenkul dağılım sözleşmesi uyarınca taraflarına düşecek gayrimenkullerin bir kısmının satılarak inşaatın tamamlanmasının sağlandığını; şirkete ait borçların da kendileri tarafından ödendiğini, davacının herhangi bir katkısının bulunmadığını savunarak; davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece; taraflar arasındaki ihtilafın 29/06/2002 tarihli adi ortaklık sözleşmesinden kaynaklandığı, davacı tarafından adi şirketin tasfiyesinin istenildiği, tüm taraflara delillerini ibraz etmesi için HMK"nın 140/5 maddesi gereğince süre verildiği ve yönetici ortak olan davalı tarafından tüm evrakların dosyaya sunulduğu, bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği; davacı tarafa bilirkişi ücretini yatırması için takip eden celselerde iki haftalık kesin süre verildiği, kesin süreye rağmen belirlenen ücretin yatırılmadığı, ihtar gereği bilirkişi incelemesine dayanmaktan vazgeçilmiş sayılacağı, bu nedenle davanın ispat edilemediği gerekçesiyle; davanın reddine karar verilmiş; hüküm, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; adi ortaklık sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun " Delil İkamesi için avans " başlığı altında düzenlenen 324. maddesinde; "(1)Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse , gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. (2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. (3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır. " şeklinde düzenleme yapılmıştır.
6100 sayılı HMK"da öngörülen süreler , nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye, taraflar için konulmuş süreler ise; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş cevap süresi , temyiz süresi gibi süreler olup bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK"ya göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749)
Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanunun 90/2’nci maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir. (HMK m.94/2). Hakimin verdiği sürenin kesin olması için ya hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kanundan kaynaklanan şekilde kesin olması (HMK 94/2); ya da hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar vermiş olması gerekir.
Kesin süre verilmesinin temel amacı, tarafların davayı uzatıcı ve hükmü geciktirici tutum ve davranışlarını önlemektir. Hak kaybına yol açmak gibi ağır hukuki sonuçlar doğuran kesin süre kurumunun hakim tarafından dikkatli, duyarlı bir şekilde kullanılması gereklidir. (HGK"nın 28.04.2010 gün, 2010/2-221/241 E.K.)
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Başka bir deyişle; ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan; 6100 sayılı HMK"nın 94. maddesi uyarınca kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararın hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması, miktarının net olarak belirlenmesi gerekir. Ayrıca verilen sürenin amacına uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır.
Somut olayda; mahkemece 17/09/2015 tarihli celsede davacıdan yatırılması istenilen bilirkişi ücreti, HMK"nın 324. maddesi uyarınca delil ikame avansı niteliğinde olup, bu avansın süresinde yatırılmamasının hukuki sonucu, delile dayanan tarafın o delilden vazgeçmiş sayılmasıdır. Mahkemece, delil avansının verilen kesin süre içinde yatırılmadığı, bu nedenle davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş ise de; davacı vekiline verilen kesin süreye ilişkin ara kararda, yatırılması istenilen avans miktarı açıkça belirtilmediği gibi, verilen sürede ara karar gereğinin yerine getirilmemesinin sonuçlarının eksiksiz olarak açıklanmadığı, kesin sürenin usulüne uygun olmadığı görülmektedir. Kesin sürenin sonuç doğurabilmesi için usulünce ve eksiksiz olması gerekir.
Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, HMK"nın 324. maddesi kapsamında delil avansının yatırılması için ( avansın hangi işlere ilişkin olduğunun, hangi iş için ne miktar avans yatırılacağı açıkça belirtilerek ve kesin süre sonuçları eksiksiz hatırlatılarak) davacıya usulüne uygun süre verilmesi suretiyle, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nın 428. Maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440. Maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.