Esas No: 2019/593
Karar No: 2019/9655
Karar Tarihi: 03.12.2019
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/593 Esas 2019/9655 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 15. HUKUK DAİRESİ
MAHKEMESİ : ANKARA 5. SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelenmesi sonucunda; davalıların istinaf başvurusunun reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen 03/12/2019 duruşma günü için tebligat üzerine temyiz eden davalılar ... AŞ. ve ... A.Ş. vekili Av. ... ve diğer davalı ... AŞ. vekilleri Av. ... ile Av. ... geldi. Karşı taraf davacı vekilleri Av. ... ile Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; ... İli, ... İlçesi, ... Köyü mevkiinde bulunan, ... numaralı, alanı 4156,25 hektar olan ve 24.10.1989 tarihli maden ruhsatnamesinin sahibi olduğunu, davacı ile ... Madencilik Sanayi AŞ. (yeni ünvanı ... A.Ş.) arasında Ekim 1989 başlangıç tarihli rödovans sözleşmesi imzalandığını, davalıların müşterek kusurlu hareketleri ile idare mahkemesi tarafından ruhsatnamenin iptal edilmiş olduğunu, davalıların ruhsatnamenin iptaline yol açtıkları ve hak sahibi olduğu maden sahasındaki menfaatlerinin yok olduğunu, sözleşmeden umulan gelirden mahrum kalındığını, davalı şirketlerin adreslerinin ve şirket ortaklarının aynı olduğu, genel kurullarının aynı gün yapıldığı belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.000.000TL"nin temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... Madencilik San. ve Tic. A.Ş.; ilk ünvanlarının ... Mad. San. A.Ş. iken önce, ... Mad. San. AŞ. sonra ... Bakır İşletmeleri A.Ş. Sonra ... Madencilik A.Ş. olarak ünvan değiştirmiş olduğunu, davacının davaya konu maden ruhsat sahasının ilk ruhsat sahibi olduğunu, davacı ile kendileri arasında Ekim 1989 tarihli sözleşme ile davacının eline bulunan ve hak sahibi olduğu 4.156,25 hektar alanlı maden sahasının, işletilmesi ve sözleşme ile öngörülen rödovans bedelinin davacıya ödenmesinin hükme bağlandığını, mevzuat çerçevesinde taraflarınca gerekli tüm yükümlülüklerin yerine getirildiğini ve 1996 senesinde işletme ruhsatının alındığını, davacı tarafın maden ruhsatının iptaline ilişkin davanın tüm süreci hakkında bilgi sahibi olduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davalı şirketin sözleşmede kendisinden beklenen tüm yükümülüklerini yerine getirerek basiretli bir tacir gibi davrandığını, ÇED raporu alınmamasının davalı şirketin kusuru olmadığını savunmuş, davalı ... Bakır İşletmeleri A.Ş.; davacı şirkete karşı herhangi bir yükümlülüğü veya sorumluluğu bulunmadığını, kendileri ile davacı arasında herhangi bir hukuki ilişki, alaka bulunmadığını, ... A.Ş."nin ruhsat sahibi olmadığını, sözleşmenin de tarafı olmadığını, davacının somut bir hesaba dayanmayan farazi ve fahiş bir bedel üzerinden dava açtığını, şirketin sözleşmeye taraf olmadığı hususunun nazara alınarak husumet yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Davalı ... Madencilik San. Tic. A.Ş.; kendileri ile davacı şirket arasında herhangi bir hukuki ilişki, alaka bulunmadığını, davanın öncelikle zaman aşımı, husumet ve belirli olan dava konusu için kısmi dava açılamayacağı yönlerinden reddine, davanın hukuki yarar yokluğundan reddine, haksız ve mesnetsiz mahiyetteki tazminat talepli davanın ise diğer hususların kabul görmemesi halinde esastan reddine karar verilmesi talebinde bulunduğu görülmüştür.
İlk derece mahkemesinde, bilirkişi raporuna göre toplam tazminat miktarı 10.090.777,24TL olarak hesaplandığı belirtilerek taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile 5.000.000TL"nin tahsiline karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, davalılar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle, davalıların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalıların aşağıdaki bentler dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davalılar Davalı ... Bakır İşletmeleri A.Ş. ve ... Madencilik San. Tic. A.Ş."nin husumete ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
6762 sayılı TTK’nın 269. maddesi uyarınca anonim şirketler borçlarından dolayı yalnız mamelekiyle sınırlı şekilde sorumludur. Ortakların sorumluluğu ise taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile sınırlıdır. Yine anılan Kanunun 140. maddesinde her ortağın usulüne uygun tanzim ve imza edilmiş şirket mukavelesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduğu düzenlenmiştir. Borçlarından dolayı üçüncü kişilere karşı olan sorumluluğu malvarlığı ile sınırlı bulunan anonim şirketlerin bu nedenle de sermayelerinin üçüncü kişiler için bir teminat ve şirketin mali gücünün ölçüsü yönünden de önemli bir gösterge niteliğinde olması nedeniyle şirket sermayesinin ödenmiş olması, üçüncü kişilerin haklarını da etkileyen bir husustur.
Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden bir tanesi alacak haklarının nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Kural olarak borç ilişkinin dışında bir başka gerçek ya da tüzel kişiye karşı borç ilişkisinden doğan alacak hakkı ileri sürülemez. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunu yaratmaktadır. Tüzel kişi ile ortakları arasında malvarlığı ile sorumluluk ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için Kıta Avrupası ve Anglo-Sakson hukuk sistemlerinde “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınarak durumu kötüye kullanan ortakları sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin amacı, hakkaniyet gerektirdiği zaman tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınılmasının önlenmesidir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir.
Tüzel kişiliğin varlığı asıl olup borcun yükümlüsü olan bir tüzel kişilik bulunmakta iken bu tüzel kişiliğin malvarlığının alacaklarının zararına olarak kötüye kullanılması durumu iddia edilip kanıtlanmadığında şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı bu borçtan dolayı yönelinemeyecektir. Ancak tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilecektir.
Uygulamada ve doktrinde tüzel kişi ile ortaklarının alanlarının ve malvarlığının birbirine karışması halinde, yetersiz sermaye durumunda, aynı şirketler topluluğu içinde yer alan kardeş şirketler arasında koşulların varlığı halinde ve çok istisnai hallerde Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği de kabul edilmektedir.
“Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” ana kuralın istisnası olarak ancak belirli ve sınırlı durumlarda “sakınılarak” uygulanması gereken bir yoldur.
Somut uyuşmazlıkta; Davada dayanılan ve hükme esas alınan Ekim-1989 başlangıç tarihli rödovans sözleşmesi ile davacı şirkete ait ... ruhsat numaralı, maden alanın kiralamış olduğu, kiracı-davalı ..... A.Ş."nin ilk ünvanının ... Mad. San. A.Ş. iken önce, ... ... Mad. San. AŞ. sonra ... Bakır İşletmeleri A.Ş. son olarakta ... Madencilik A.Ş. olarak ünvan değiştirmiş olduğu ve davalı kiracı ... Madecilik A.Ş."nin 2004 yılında diğer davalı ... Bakır... A.Ş. tarafından satın alındığı, kiraya konu ... nolu ruhsatın Rize İdare mahkemesinin 23.09.2008 tarihli 2007/52 esas ve 2008/709 karar sayılı ilam ile ruhsatın iptaline karar verildiği ve temyiz talebinin reddi ile kararın kesinleştiği husunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı, davalı şirketlerin ortaklık yapıları ve faaliyet alanlarının, adreslerinin aynı olduğu, davalılar arasında organik ve hukuki bağın bulunduğunu ileri sürerek müşterek borçluluğunun kabulüne karar verilmesini talep etmiş ise de, yukarıda ifade edildiği üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin sınırlı sorumluluk ilkesinden kötüniyetle yararlanmak isteyen şirket ortaklarına yönelmeyi sağlayan bir teori olduğu, dosya kapsamından davalıların sınırlı sorumluluk ilkesinden kurtulmak için işlemler yaptığının iddia ve ispat edilemediği, adres ayniyetlerinin faaliyet alanlarının aynı olmasının şirket kurucularının aynı olmasının genel kurullarının aynı gün yapılmasının tek başına davalıların müteselsil sorumluluğu için yeterli olmayacağı, şirketlerin unvan benzerliği ve ortaklık yapısının doğrudan doğruya perdenin kaldırılması teorisinin uygulanmasını sağlamayacağı, kaldı ki davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve yönetim kurulu yapısının kuruluş aşamasında farklı olduğu, davalıların tüzel kişilik perdesinin arkasına sığınarak mal kaçırma ya da alacağın tahsilini imkansız hale getirme yönünde eylemde bulunduğunun iddia ve ispat edilemediği, ortada borçluyu gizleyen bir perde (örtü) bulunmadığı, kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğu ve yukarıda ifade edildiği üzere “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi”nin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak kullanılması gereken bir yol olduğu ve somut uyuşmalık bakımından perdenin aralanması koşullarının oluşmadığı ve sözü geçen şirketler farklı tüzel kişiliklere sahip oldukları da nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3- Tazminat miktarına yönelik yapılan incelemede;
HMK 266.maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.
HMK’nun 281.maddesinde, tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme yaptırabileceği açıklanmıştır
Bilirkişiler, raporlarını hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Somut olayda, Mahkemece alınan 28.03.2016 tarihli ilk bilirkişi raporunda; "dosyadaki bilgilerle bakır rezervini hesaplamak olanaksızdır. Bunun için sahada ayrıntılı bir rezerv tespit çalışması yapılmalıdır." denmesine rağmen itiraz üzerine aynı bilirkişilerden alınan ek raporda, rödövans sahasının hemen yanında bulunan ... nolu ruhsat alanında tespit edilen bakır rezervin baz alınarak hesap yapıldığı görülmektedir. Bu rapora davalılar vekillerince gerekçeleri de gösterilmek suretiyle itiraz edilmiş ve yeniden bilirkişi raporu alınması istenmiş ancak mahkemece söz konusu itirazlar karşılanmadan aynı bilirkişilerce düzenlenen çelişik raporlardan ek rapor doğrultusunda karar verilmiştir.
Bu durumda mahkemece, önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak konusunda uzman içerisinde maden ve jeoloji mühendislerinin de olacağı bilirkişi heyetinden, komşu ... nolu ruhsat alanında tespit edilen bakır rezervi baz alınmaksızın çelişkileri gideren, tarafların rapora itirazlarını karşılayan, objektif ve bilimsel verilere dayanan, Yargıtay ve taraf denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken itiraza uğramış, çelişkili bilirkişi raporlarından ek rapor benimsenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı HMK"nın 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371 inci maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, 2.037 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 03.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.