
Esas No: 2022/248
Karar No: 2022/1822
Karar Tarihi: 18.05.2022
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2022/248 Esas 2022/1822 Karar Sayılı İlamı
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2022/248 E. , 2022/1822 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2022/248
Karar No : 2022/1822
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : …Nolu Barosu
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU:Danıştay Sekizinci Dairesinin 29/09/2021 tarih ve E:2017/3372, K:2021/4192 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesini yürürlükten kaldıran 08/10/2013 tarih ve 28789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 1. maddesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Sekizinci Dairesinin 29/09/2021 tarih ve E:2017/3372, K:2021/4192 sayılı kararıyla, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 25/02/2016 tarih ve E:2014/3985, K:2016/451 sayılı usul yönünden bozma kararına uyularak;
Anayasa'nın Başlangıç kısmı, 2. maddesi, 3. maddesinin 1. fıkrası, 10. maddesinin 1. fıkrası, 42. maddesinin 3. fıkrası, 66. maddesinin 1. fıkrası, 125. maddesinin 4. fıkrası, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 2., 3., 4., 10., 23. ve 25. maddeleri, 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 2. maddesi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 2. fıkrası, 27/08/2003 tarih ve 25212 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 1., 5., 6. ve 12. maddeleri, 12/09/2012 tarih ve 28409 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği'nin 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinin (4) ve (5) numaralı alt bentlerinde yer alan kurallar aktarılarak,
Vatandaşlık bağı temelinde yapılan "Türk" tanımına ilk olarak 1924 Anayasası'nda yer verilmiş olup, bu Anayasa'nın 88. maddesinin 1. fıkrasında, "Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur." denildiği, söz konusu hükmün 1937 yılında yapılan değişiklik ile "Türkiye’de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese 'Türk' denir." şeklinde değiştirildiği, 1961 ve 1982 Anayasası'nda ise, "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür." hükmüne yer verildiği, söz konusu maddelerde yer alan "Türk" ibaresinin Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi ifade ettiği,
"Milliyetçilik ilkesi"nin de, ilk olarak 1937 yılında yapılan değişiklik ile 1924 Anayasası'na girdiği; 1961 Anayasası'nda bunun yerine, "milli devlet" ilkesinin kullanıldığı ve "Başlangıç" kısmında Türk milliyetçiliğinin tanımı yapılarak, "Türk milliyetçiliği"nin; bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, millî şuur ve ülküler etrafında toplayan ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen bir milliyetçilik olduğunun vurgulandığı,
1982 Anayasası'nın "Başlangıç" kısmında Atatürk'ün milliyetçilik anlayışına yer verilerek, 2. paragrafında, Türk Milletinin, Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olduğu; 5. paragrafında, hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği; 7. paragrafında ise, topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğunun belirtildiği, Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin Atatürk milliyetçiliğine bağlı bir Devlet olduğu, 3. maddesinde, Türkiye Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu hükmüne yer verildiği,
Anayasa Mahkemesinin 18/02/1985 tarih ve E:1984/9, K:1985/4 sayılı kararında da belirtildiği üzere Atatürk milliyetçiliğinin, Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi Türk sayan, ırk, dil ve din gibi düşüncelerle yapılacak her türlü ayırımı reddeden, birleştirici ve bütünleştirici bir anlayışı temsil ettiği,
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nda, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasa'da ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek, Türk Milli Eğitiminin genel amacı olarak düzenlendiği, her türlü eğitim ve öğretim faaliyetinin söz konusu amaç ve ilkeler çerçevesinde yapılması ve öğrencilere benimsetilmesi hususunda Milli Eğitim Bakanlığına görev verildiği, ancak, bu amaç ve ilkelerin öğrencilere kazandırılması sırasında kullanılacak eğitim ve öğretim yöntemleri ve araçları yönünden anılan Kanun'da bir belirleme yapılmamış olup, eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek, öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini yürütmek ve denetlemek, eğitim sistemini yeniliklere açık, dinamik, ekonomik ve toplumsal gelişimin gerekleriyle uyumlu biçimde güncel teknik ve modeller ışığında tasarlamak ve geliştirmek görev ve yetkisi bulunan davalı idareye takdir yetkisi tanındığı,
Takdir yetkisinin, temel amacı faaliyetlerinde kamu yararını gerçekleştirmek olan idarenin belli bir konuda karar alıp almama yahut karar alma hususunda birden fazla seçenek arasında seçim yapma serbestisine sahip olması şeklinde tanımlandığı, düzenleyici işlemlerde idareye düzenleme yapma yetkisi veren üst normlarda düzenlemenin içeriği itibarıyla belli bir sınır çizilmemesi durumunda, idarenin takdir yetkisinin söz konusu olduğu,
Anayasa Mahkemesinin, kanun koyucunun düzenleme yapma konusunda takdir yetkisine sahip olduğu hallerde, yürürlüğe konulan kanunların Anayasa'ya uygunluk denetimi kapsamında verdiği kararlarda, kanun koyucunun kendisine tanınan bu yetkiyi anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerektiğini vurguladığı, (Anayasa Mahkemesinin 07/04/2016 tarih ve E:2015/109, K:2016/28 sayılı kararı)
Kanun koyucunun sahip olduğu takdir yetkisinin denetiminde Anayasa Mahkemesince de benimsenen bu görüşün, takdir yetkisi kapsamında türev (ikincil) nitelikte düzenleme yapan idarenin tesis ettiği düzenleyici işlemlerin yargısal denetiminde de kullanılacak ölçüt olarak nazara alınmasının mümkün olduğu, Anayasa Mahkemesinin ortaya koyduğu bu ölçütlere uygun olarak; Danıştay içtihatlarıyla da, idarenin yapacağı işlem ve eylemlerin türünü, zamanını ve yöntemini belirlemekte sahip olduğu takdir yetkisinin sınırsız olmadığı, yargı denetimine tabi olduğu; takdire dayalı idari işlemlerin yargı denetiminin; üst norm denetimi ve açık takdir hatası, ölçülülük, yetki sapması, kamu yararı, hizmet gerekleri gibi ölçütler çerçevesinde yapılması gerektiğinin kabul edildiği, bununla birlikte, idarelerin birden çok seçenekten birisini tercihte takdir yetkisiyle donatıldıkları durumlarda, idari yargı mercilerinin idareyi bu seçeneklerden birisini tercihe zorlayacak ya da belirli bir yönde işlem veya eylem tesisine zorunlu kılacak biçimde yargı kararı vermelerinin Anayasa ve yasa kurallarıyla ve İdare Hukuku ilkeleriyle bağdaşmayacağı,
Uyuşmazlığa konu Öğrenci Andı'nın ilk halinin dönemin Milli Eğitim Bakanı tarafından hazırlandığı ve 1933 yılında uygulamaya konulduğu, daha sonra, 1972 ve 1997 yıllarında Öğrenci Andı'nda bazı değişiklikler yapıldığı, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesinde, ilkokullarda öğrencilerin, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca bu maddede belirtilen Öğrenci Andı'nı söyleyeceği, yabancı uyruklu öğrencilerin Öğrenci Andı'nı söyleme zorunluluğu bulunmadığının belirtildiği, bu maddede belirtilen Öğrenci Andı'nın, "Türküm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene!" şeklinde yeniden düzenlendiği ve en son 2013 yılında yapılan dava konusu Yönetmelik değişikliğiyle anılan madde yürürlükten kaldırılarak, And'ın ilkokullarda her gün dersler başlamadan önce okutulması uygulamasına son verildiği,
Dava konusu Yönetmelik değişikliği ile Öğrenci Andı okutulması uygulamasından vazgeçilmiş ise de; Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği'nin 8. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinin (4) numaralı alt bendinde yer alan, ilköğretimin 1., 2. ve 3. sınıflarına ait kitaplarda ikinci yaprağın arka yüzünde Öğrenci Andı'na yer verilmesinin zorunlu olduğu kuralının yürürlükte olduğu, bu itibarla, Öğrenci Andı'nın eğitim ve öğretim yöntemi ve materyali olarak kullanılmaya devam ettiği,
Atatürkçülüğe, Türklüğe ve bazı ahlaki değerlere yer veren Öğrenci Andı metninin Anayasa'da ve 1739 sayılı Kanun'da yer alan temel ilkelere uygun olduğu konusunda taraflar arasında bir çekişme bulunmadığı, bu itibarla, uyuşmazlığın Öğrenci Andı'nın içeriğine yönelik olmayıp; meri mevzuata göre hala eğitim ve öğretim yöntemi ve materyali olarak kullanılmaya devamla ilkokullarda her gün dersler başlamadan önce topluca okutulup okutulmayacağına ilişkin olduğu,
Yukarıda yer alan açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; Türk Milli Eğitiminin amaç ve ilkelerinin öğrencilere kazandırılması sırasında kullanılacak eğitim ve öğretim yöntemlerini ve materyallerini belirleme hususunda takdir yetkisine sahip olan davalı idarece, söz konusu takdir yetkisinin, 2005 yılından itibaren Dünyadaki genel eğilimlere uygun olarak benimsenen yeni eğitim ve öğretim yaklaşımı dikkate alınarak, eğitim ve öğretim materyali olarak kullanılmaya devam edilen Öğrenci Andı'nın yalnızca derslerden önce her gün topluca okutulması uygulamasının kaldırılması yönünde kullanılmak suretiyle tesis edilen dava konusu düzenleyici işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle,
davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Öğrenci Andı'nın her gün derslere başlamadan önce öğrencilere topluca okutulmasının bir öğrenme, dolayısıyla bir eğitim yöntemi olduğu, temyize konu Daire kararında Öğrenci Andı'nın varlığı konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı belirtilmekte ise de, dava konusu Yönetmelik değişikliğinin And'ın etkisinin ortadan kaldırılması sonucunu doğuracağı, Milli Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği'ndeki düzenlemenin davalı idarenin Öğrenci Andı'nı kaldırma iradesini ortadan kaldırmadığı, idarenin takdir yetkisinin sınırsız ve denetlenemez olmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Danıştay Sekizinci Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Sekizinci Dairesinin temyize konu 29/09/2021 tarih ve E:2017/3372, K:2021/4192 sayılı kararının ONANMASINA,
3. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/05/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Dava, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin ''Öğrenci Andı'' başlıklı 12. maddesini yürürlükten kaldıran ve 08/10/2013 tarihli ve 28789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"in 1. maddesinin iptali istemiyle açılmıştır.
İdareler, normlar hiyerarşisine aykırı olmayacak şekilde, hizmette etkinliğin sağlanması için gerekli önlemleri almak, bu kapsamda mevzuat değişikliği yapmak hususunda takdir yetkisine sahiptirler. Kamu hizmetlerinin hangi koşullar altında ve nasıl yürütüleceğini önceden saptamak her zaman mümkün olmadığı için, gelişen durumlara uyum sağlamak ve ortaya çıkan ihtiyaçları karşılayabilmek amacıyla düzenleyici işlemler üzerinde gerekli değişiklikleri yapmak hususunda idarelerin takdir yetkisi bulunmaktadır.
Ancak, idareye tanınan bu takdir yetkisinin, idarenin keyfi olarak hareket edebileceği anlamına gelmeyeceği de açıktır. Zira, takdir yetkisi ile idareye; ancak, hukuk kuralları içinde hareket özgürlüğü tanınmış olduğundan, yasa koyucu tarafından idareye tanınan bu yetkinin başta kamu yararı olmak üzere hizmet gereklerine ve hukuk devleti ilkelerine uygun olarak kullanılması gerekmektedir.
Nitekim, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda "iptal davaları"; "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan" davalar olarak tanımlanmıştır. Bu tanım bir yönüyle idari işlemlerde bulunan ögeleri ortaya koymakta ve idari işlemler arasında ayrım yapmaksızın idari yargının denetim alanını çizmektedir.
Yine aynı Kanun'un 2. maddesinin 2. fıkrası ve Anayasa'nın 125. maddesinin 4. fıkrası, yargı yetkisinin idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu, idari mahkemelerin yerindelik denetimi yapamayacaklarını kurala bağlamaktadır. Bu düzenlemeler arasında bir çelişki bulunmamakta olup, bir iptal davası açıldığında, mahkeme dava konusu olan idari işlemi tüm ögeleri ile inceleyerek, davaya konu olan idari işlem yerindelik alanı içinde kalıyor ve işlemde açık hata yok ise, idare ölçülülük ilkesine uygun davranmış olacağından yerindelik alanına girmeyecek ve denetim yapmayacaktır. Ancak bu işlemde değinilen ögelerden herhangi birinde hukuka aykırılık saptanırsa yargısal denetimi sürdürecektir. Bu durum ise ancak işlemin ögeleri üzerinde yapılacak incelemelerle ortaya çıkarılabilir.
Bu bağlamda, dava konusu işlemde; yetki, şekil ve konu ögeleri yönlerinden hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, sebep ve amaç ögeleri yönünden ayrıca incelenmesi gerekmektedir.
Her ne kadar, davalı idare tarafından 26/07/2014 tarih ve 29072 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Milli Eğitim Bakanlığı Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği"nin 95. maddesi ile dava konusu "Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği"nin yürürlükten kaldırılmış olması nedeniyle davanın konusuz kaldığı ileri sürülmekte ise de, iptal davasının amacı, hukuka aykırı idari işlemin uygulamadan kaldırılması, geçersiz kılınması ve işlemin hukuksal geçerliliğine son verilmesidir. Burada sağlanmak istenen, hukuk düzeninde hukuka aykırı işlemlerin bulunmamasını sağlayarak, hukuk devletinin korunmasıdır. İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi, tesis edildiği tarih itibarıyla ortadan kaldırarak, işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar.
Bir idari işlemin hukuki irdelemesi yapıldığında, tespit edilen duruma göre dava konusu işlemin iptali ya da davanın reddi yolunda hüküm kurulması gerekmektedir.
Bir yönetmelik kuralına dava açıldıktan sonra, idarenin yukarıda da değinildiği gibi yeni yönetmelik çıkarma konusunda yetkisi bulunduğu açık olmakla birlikte, bu durum, idari yargı yerinin yargısal incelemesinde bulunan yönetmelik kuralı hakkında, hukuka uygun olup olmadığı yönünden bir değerlendirme yapılıp sonuca varılmasına hukuken engel değildir. Aksi halde, idare bu şekilde yeni yönetmelik yürürlüğe koyarak, mevcut yönetmeliğin yargı denetimine tabi tutulmasından muaf kılınmasına neden olacaktır. Ayrıca, davacılar şeklen değiştirilen her düzenlemeye karşı dava açmak zorunda bırakılarak, hak arama özgürlüğünün kullanılması da zorlaştırılacaktır.
Bu durumda, yeni yönetmelikte de "Öğrenci Andı"na yer verilmemiş olması, dolayısıyla davacının hukuka aykırılık iddiasının devam ettiği hususunda duraksama bulunmaması nedeniyle, davalı idarenin davanın konusuz kaldığı yolundaki iddiasına itibar edilmeyerek uyuşmazlığın esası incelenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın ''Başlangıç'' kısmında; Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasanın, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda; ...Türk Milleti tarafından demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunacağı; "Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi" başlığını taşıyan 42. maddesinin 3. fıkrasında; eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı; bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerlerinin açılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Öte yandan, dava konusu Yönetmeliğin dayanağı 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun "Genel amaçlar" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; Türk Milletinin bütün fertlerini, "Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani ve manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek" Türk Milli Eğitiminin genel amaçları arasında sayılmış, aynı Kanun'un "Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği" başlıklı 10. maddesinde ise, "Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır. Milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine önem verilir." hükmü yer almıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin, dava konusu Yönetmelikle yürürlükten kaldırılan "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesinde, ilköğretim okullarında öğrencilerin, her gün dersler başlamadan önce öğretmenlerin gözetiminde topluca öğrenci andını söyleyecekleri belirtilmiş, aynı maddede Öğrenci Andı;
"Türküm, doğruyum, çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türk'üm diyene!"
olarak belirlenmiştir.
Andımız adlı metni yürürlükten kaldıran dava konusu Yönetmelik değişikliğinden önceki fiili ve hukuki duruma bakıldığında; bu konudaki ilk düzenlemenin 10/05/1933 tarih ve 101 sayılı Milli Talim ve Terbiye Heyeti Kararı ile uygulamaya konulduğu, And'ın uygulanmasını teminen 18/05/1933 tarih ve 1749/42 sayılı Genelge'nin yayımlandığı, bu Genelge üzerinde 1972, 1997 ve 2012 tarihlerinde değişiklikler yapıldığı, ayrıca, dayanağını 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'ndan alan ve 07/08/1992 tarih ve 21303 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 10. maddesinde, Öğrenci Andı'na yer verilerek Öğrenci Andı'nın ilköğretim kurumlarının ilk beş sınıfında her gün derslere başlamadan önce bahçede veya dershanelerde öğrenciler tarafından söyleneceği ifade edilmiş, bu Yönetmeliği yürürlükten kaldıran 27/08/2003 tarih ve 25212 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan yeni İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 12. maddesinde de bazı değişikliklerle aynı metin korunmuş, son yönetmelik değişikliği ile kaldırılan metin ile tamamen aynı olmamakla birlikte özü itibariyle benzer nitelikte olan öğrenci andı metni uzun yıllardır okullarda okutulmuştur.
Öğrenci Andı'nın kaldırılması istemiyle daha önce yapılan bir başvurunun reddi üzerine açılan ve Danıştay Sekizinci Dairesinin E:2009/6514 sayılı esasına kaydedilen dava dosyasına davalı Milli Eğitim Bakanlığınca sunulan savunmada; "... Öğrenci Andında yer alan ifadeler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırılık taşımamaktadır. Öğrenci andındaki 'Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.' ifadeleri, Anayasanın 2'nci maddesi ile doğrudan bağlantılı ve ilişkilidir.
Anayasa'nın 2'nci maddesinde belirtildiği üzere 'Türkiye Cumhuriyeti'nin insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı... bir hukuk devleti olduğu' belirtilmektedir.
Anayasa'da yer alan ve öğrenci andında geçen ifadede Atatürk milliyetçiliğinin ırk ayrımcılığını gözeten bir söylem değil, ülke sınırları içinde yaşayan tüm insanları kapsayan birleştirici bir milliyetçilik anlayışı olduğu aşikârdır.
Zira, Anayasa'nın 5'nci maddesinde yer alan 'Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü' ifadesinde ve 'kişilerin ve toplumun, refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak' ifadelerinde kastedilen yalnızca Türk ırkına mensup insanları değil, Türkiye Cumhuriyeti içinde yaşayan tüm halkımızdır.
...
Bu bağlamda, davacının öğrenci andıyla ilişkili olarak ortaya attığı, 'Öğrenci andı ırkçı, ayrılıkçı, bir ırkı üstün gören, yücelten ifadeler taşımaktadır.' vb. beyanları doğru değildir. İddia edildiği gibi öğrenci andı, ırk, renk, cinsiyet, dil, siyasal ya da başka düşünceler, ulusal, etnik ve sosyal köken, mülkiyet, sakatlık, doğuş ve diğer statüler temelinde hiçbir ayrım gözetmemektedir.
...
Öğrenci andı bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Öğrenci andında geçen bazı kelimeler ve ifadelerin tek tek alınmasıyla bunların üzerinden çıkarımda bulunmak, anlam çıkarmak öğrenci andının ruhuna uymamaktadır. Zira öğrenci andında geçen kelimelerin ayrımcılıktan, ırkçılıktan, düşünce özgürlüğü vb yönleri kısıtlamaktan uzak olduğu aşikârdır. Öğrenci andında yer alan ana temaların daha çok çalışkanlık, doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, saygı, sevgi gibi insani evrensel değerlere atıfta bulunduğu açıktır.
Öğrencilerimize evrensel değerleri benimsetmeyi, Atatürkçülüğe bağlılığı, ülkesini sevmeyi, çalışkan ve dürüst olmayı, küçüklerini koruyucu, büyüklerine saygılı olmayı, her alanda yükselmeyi ve ileri gitmeyi özendiren öğrenci andının geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza okutulmasının ayrımcılık, ırkçılık, eşitsizlikle bir ilgisinin olduğu söylenemez.
...
Bu açılardan bakıldığında tanımda örnek verilen ve Atatürk'ün sözü olan "Ne Mutlu Türk'üm diyene" ifadesi, öğrenci andında aynen yer almıştır. Bu yönüyle öğrencilerin her sabah söyledikleri öğrenci andında yer alan 'Ne Mutlu Türk'üm diyene' ifadesi ve buna benzer ifadeler, Türk ırkından başka ırkları yok sayan, bir ırkı yüceltmeye yarayan ırk ayrımcılığına dayalı söylemler değil, tam tersine ülkede yaşayan herkesi eşit oranda kapsayan, ülkede yaşayanların hepsinin mutluluğunu amaçlayan ifadelerdir.
...
Öğrenciler anttaki "Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim." ifadelerini okuyarak Atatürk'ün şahsında değil Atatürk'ün gösterdiği hedeflere ulaşmak için kendilerine ant içmektedirler. Atatürk'ün açtığı yol ve gösterdiği hedef, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma, medeniyet, ilerleme, gelişme yoludur. Her toplumun dileği olan ilerlemek ve yükselmek, ideolojik bir kalıp beyan değil, evrensel bir ülküdür amaçtır.
Burada asıl, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı, ilerlemeyi ideolojik bir beyan olarak gören davacının, konuya yaklaşımının ideolojik olduğu açıktır. Oysa Öğrenci Andımızın ilköğretim okullarımızda söyletilmesi ile öğrencilerimizin Türk Milli Eğitimin Genel Amaçları arasında yer alan iyi bir yurttaş olarak yetişmelerini sağlamak, dürüstlük ve çalışmanın yüceliğini, karşılıklı sevgi ve saygı ile evrensel değerleri ve insan haklarına saygılı olmayı öğrenmek, vatan ve ulus sevgisini kazandırmak amaçlanmaktadır..." şeklinde açıklamalarda bulunularak, Öğrenci Andı'nın niçin kaldırılmaması gerektiği belirtilmiştir.
Anılan dava, Danıştay Sekizinci Dairesinin 18/02/2011 tarih ve E:2009/6614, K:2011/982 sayılı kararı ile reddedilmiş, davacının temyiz istemi ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 04/11/2014 tarih ve E:2011/160, K:2014/3436 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Dolayısıyla 2009 yılında Öğrenci Andı'nın kaldırılması istemiyle açılan dava, Milli Eğitim Bakanlığının davalı olarak verdiği savunma ile dosyadaki diğer bilgi ve belgeler değerlendirilmek suretiyle reddedilmiş, aradan 3-4 yıl gibi bir süre geçtikten sonra davalı Milli Eğitim Bakanlığınca bu davaya verilen savunmada ise, özetle; Öğrenci Andı'nın ilkokullardan kaldırılmasının uzun süredir tartışılmakta olan bir konu olduğu, And'ın pedagojik olarak bu yaş grubundaki öğrencilere uygun olmadığı, Öğrenci Andı'na benzer yeminlerin demokratik yönetim biçimlerinde söz konusu olamayacağının eğitim camiasında da kabul gördüğü, bu tartışmalardan hareketle devlet yönetiminin her kademesinde hayata geçirilmekte olan demokratikleşme reformlarının bir parçası olarak Öğrenci Andı'nın kaldırıldığı ifade edilerek Öğrenci Andı'nın içeriğine gönderme yapılmaktadır. Ayrıca "Öğrenci Andı"nın metninde yer alan “Türküm”,”Türk” vb sözcüklerin etnik bir kavram olarak kullanıldığı iddiasıyla tartışmalara neden olduğu bilinmektedir.
Bu bağlamda, 1933 yılından beri okullarda okutulan Öğrenci Andı'nın içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; öncelikle Öğrenci Andı'nda yer alan “Türk” sözcüğünü andın yazıldığı tarihte yürürlükte olan hukuk kurallarına göre yorumlamak gerekir. O tarihte yürürlükte olan 1924 tarihli Anayasa'nın 88. maddesinde; “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur." şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu Anayasa hükmüne göre “Türk” sözcüğünün herhangi bir etnik kimliğe gönderme yapmadığı, ayrımcılığı değil bütünleşmeyi, birleşmeyi öngördüğü, devletle arasında vatandaşlık bağı olan herkesi kucakladığı görülmektedir.
Nitekim hâlen yürürlükte olan Anayasa'nın 10. maddesinde de, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu düzenlemesi yer almış, 66. maddesinde ise 1924 tarihli Anayasa'nın 88. maddesinde olduğu gibi “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, her iki anayasada da belirtilen "Türk" tanımı ile; bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşları kapsayan bir milletin ortak adının ifade edildiği şüphesizdir.
Öğrenci Andı'nda yer alan diğer ifadelere bakıldığında da; genç nesillerin yurttaşlık ve millet olabilme bilincini arttıran, ülkesine, anayasal vatandaşlık temelinde aidiyetini güçlendiren , milli birlik ve beraberliği aşılayan, öğrencilerde değer oluşumuna olumlu yönde katkı sağlayan çalışkanlık, doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, saygı ve sevgi gibi evrensel değerleri benimsetmeye yönelik, vatana ve millete bağlılığı ve sevgiyi artıran ifadeler içerdiği görülmektedir.
Bakılan uyuşmazlıkta ise; uzun yıllardır uygulanan ve toplumumuz tarafından benimsenen, genç nesillerin ülkesine anayasal vatandaşlık temelinde aidiyetini güçlendiren ve öğrencilerde değer oluşumuna olumlu yönde katkı sunan, Öğrenci Andı'nın kaldırılmasını gerektirecek idarece bu konuda yapılmış, eğitim biliminin gerekleri ile pedagojik formasyon ilkeleri bakımından değerlendirmeleri içeren herhangi bir araştırma, inceleme ve somut bir tespit dava dosyasına sunulmamıştır.
Her ne kadar, Kurulumuzun kararında takdir yetkisine dayalı olarak tesis edilen işlemlerde bilimsel görüşe başvurulamayacağı belirtilerek Daire kararının bu yöndeki gerekçesi eleştirilmekte ise de, Dairece ve tarafımızdan bu değerlendirmenin yapılmasının nedeni, yukarıda da değinildiği gibi davalı idarenin savunmasındaki "...Öğrenci Andı'nın ilkokullardan kaldırılmasının uzun süredir tartışılmakta olan bir konu olduğu, andın pedagojik olarak bu yaş grubundaki öğrencilere uygun olmadığı..." yolundaki ifadedir. Bu durumun tespiti ise ancak bilimsel bir değerlendirmeyle mümkün olacaktır.
Diğer taraftan, davalı idarenin savunma dilekçesinde belirttiği Öğrenci Andı'nın uygulanma zaman, yer ve şekline yönelik hususlar ise; Öğrenci Andı'nın özüne ilişkin olmayıp icra ediliş şekline yönelik olup, bu durumun idarece her zaman düzenlenebileceği, kapalı veya açık, uygun zaman ve mekanlarda andın öğrencilere okutulabileceği açıktır.
Bu durumda, Anayasa’mızın başlangıç kısmında ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirtilen ilkeler doğrultusunda; Türk devletini ve milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluğunu sağlayacak, yeni nesillerin yetiştirilmesi için milli eğitim sistemimizin temel amaçlarını gerçekleştirmesini içeriği itibariyle sağlamaya yardımcı olabilecek nitelikteki Öğrenci Andı'nın, hukuksal gerekçeleri davalı idarece ortaya konulmaksızın kaldırılmasında, sebep ve amaç ögeleri yönünden hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Öte yandan, Daire kararındaki "...2005 yılından itibaren Dünyadaki genel eğilimlere uygun olarak benimsenen yeni eğitim ve öğretim yaklaşımı dikkate alınarak... Öğrenci Andı'nın yalnızca derslerden önce her gün topluca okutulması uygulamasının kaldırılması..." yönündeki düzenleyici işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı yolundaki gerekçenin, dosyadaki bilgi ve belgeler karşısında uyuşmazlıkla bir ilgisi bulunmadığı gibi, 2005 yılında ortaya çıkan yeni eğitim ve öğretim yaklaşımının da hukuksal ve bilimsel bir temeli bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Sekizinci Dairesinin temyize konu kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.