21. Hukuk Dairesi 2016/7209 E. , 2017/5066 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı, almış olduğu ölüm aylıklarından dolayı Kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
Dava; 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca davacının boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali ve davalı Kurum"a borçlu olmadığının tespiti, istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne, karar verilmiştir.
Hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacı ..."un 25/05/2005 tarihinde eşi ..."tan boşandığı, 12/03/2014 tarihinde eski eşi ile tekrar evlendiği, Kurumdan çeyiz yardımı talebi üzerine Kurumca 15/09/2014 tarihinde denetleme raporu hazırlandığı, Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından tanzim edilen 15/09/2014 tarih, ve MD-2014/120 sayılı raporda ; davacı ve eşinin boşandıkları 2005-2014 yılları arasında birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, bu rapora dayanılarak davacının aylığının kesilerek, Kurumca 01/06/2005-12/03/2014 tarihleri arası ödenen aylık ödemelerine ilişkin 41.636,46 TL asıl alacak ile faizinin borç çıkarıldığı, AKS den yapılan araştırmada; 2007 den itibaren aynı caddede davacının 30 numarada, eşinin 36 numaralı adreste ikamet ettiğinin görüldüğü, seçimlerde aynı okullarda oy kullandıkları, tanıkların; boşandıktan sonra davacının ve eşinin aynı arsa içinde farklı evlerde kaldıklarını, Muhittin’in annesinin evinde, davacının ise eşine ait diğer evde kaldığını beyan ettikleri, 15.04.2015 tarihli zabıta araştırmasında 2005-2015 yılları arasında mernis kayıtlarında ... ‘un ikameti olarak gözüken adreste eylemli olarak birlikte oturduklarının tespit edildiği, anlaşılmıştır.
Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.
5510 sayılı Kanunun 56. maddesinin ikinci fıkrasında, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli olarak birlikte yaşama, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak da benimsenmiştir.
Anılan 56. madde de, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Gelirin/aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme/başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir/aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun/yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır.
Tüm bu hususlar ile tarafların ikametgahları, denetmen raporu, zabıta tutanağının içeriği ve davacı ile eşinin tekrar evlenmeleri birlikte değerlendirildiğinde, davacı ve eşinin boşandıkları süreçte birlikte yaşadıkları sabittir. Ancak 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku yapılamayacağından 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin dönem yönünden davanın kabulüne, 01/10/2008 tarihi sonrası ilişkin dönem yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken, Mahkemece davanın kabulüne kararı verilmesi, isabetsiz olmuştur.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.