10. Ceza Dairesi 2019/2336 E. , 2019/7336 K.
"İçtihat Metni"
Adalet Bakanlığının, 29/05/2019 tarihli yazısı ile kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan sanık ...’ın mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair İzmir 42. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2014 tarihli ve 2014/30 esas, 2014/7 sayılı kararının kanun yararına bozulmasına yönelik talebi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12/06/2019 tarihli yazı ekinde dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşıldı.
Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısında Mahkeme adının “İzmir 42. Asliye Ceza Mahkemesi” yerine “İzmir 21. Asliye Ceza Mahkemesi” olarak yazılması, maddi yazım hatası olarak görülmüştür.
A) Konuyla İlgili Bilgiler:
1- Sanık hakkında, 19/08/2012 tarihinde işlediği iddia olunan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dolayı yapılan yargılama sonucunda, İzmir 21. Sulh Ceza Mahkemesinin 02/05/2013 tarihli ve 2012/1059 esas, 2013/429 sayılı kararıyla TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği, kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
2- Sanığa 10 gün içinde Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne müracaat edip tedbirin infazına başlaması için uyarılı ilk başvuru davetiyesi tebliğ edildiği, ancak sanığın kuruma müracaat etmemesi üzerine tedbir dosyasının kaydı kapatılarak yargılamaya devam edilmek üzere Mahkemesine bildirimde bulunulduğu,
3- İzmir 42. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2014 tarihli ve 2014/30 esas, 2014/7 sayılı kararıyla TCK’nın 191/1 ve 62/1. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve 6545 sayılı Kanunla değişik 5320 sayılı Kanunun geçici 7. maddesinin 2. fıkrası uyarınca TCK’nın 191. maddesi kapsamında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın yasa yolu incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği,
Anlaşılmıştır.
B) Kanun Yararına Bozma Talebi:
Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, "1- Dosya kapsamına göre, 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 10/2. madde ve fıkrasının, “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” şeklindeki hükmü ile gerçek kişilere yapılacak tebligat ile ilgili olarak iki aşamalı bir yöntem benimsenmiş olması karşısında, öncelikle bilinen en son adres (bilinen bir adres yoksa ya da bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise mernis adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres) esas alınarak, anılan Kanun"un 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp, çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun"un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek, merci tarafından tebligata 7201 sayılı Tebligat Kanun"un 23/1-8 ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu"nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” şeklindeki şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerektiği, somut olayda İzmir 21. Sulh Ceza Mahkemesince şüpheli hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesini müteakip, İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce şüpheliye çağrı yazısının tebliğ edildiği, ancak tebligat incelendiğinde muhatabın adresten taşındığından bahisle 7201 sayılı Kanun"un 21. maddesine göre komşuya haber verilerek, mernis adresine ilişkin şerh düşülmek suretiyle doğrudan şüphelinin mernis adresine tebliğ işlemlerinin yapıldığının anlaşılması karşısında, anılan çağrı yazısını içerir tebligatın ilk olarak şüphelinin bilinen son adresine tebliğ edilmesi, tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde ise anılan Kanun"un 21/2. maddesi gereğince tebliğ işlemlerinin yapılması gerektiği cihetle, Mahkemesince anılan tebligat işlemlerinin tamamlanması amacıyla durma kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- Kabule göre de, benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 22/12/2015 tarihli ve 2015/1717 esas, 2015/33429 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, sanığa 10 gün içinde denetimli serbestlik müdürlüğüne başvurması gerektiği uyarısını içeren tebligatın yapılması ve sanığın başvuruda bulunmaması üzerine, yüklenen yükümlülüklere veya tedavinin gereklerine uygun davranmamakta "ısrar" ettiğinin kabul edilebilmesi için sanığa "önceki tebligat gereğince başvuruda bulunmadığı, bu tebligat üzerine öngörülen süre içinde de başvurmaması halinde yükümlülüklere ve tedavinin gereklerine uymamakta ısrar etmiş sayılacağı" uyarısı ile yeniden tebligat yapılması, bu tebligata rağmen de başvuruda bulunmadığı takdirde sanık hakkında davaya devam olunacağı nazara alındığında, somut olayda, sanık hakkında denetimli serbestlik tedbirine başlanabilmesi için 10 gün içinde müracaat etmesine dair Ankara Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 11/06/2013 tarihli ve 2013/4231 DS sayılı çağrı yazısının 06/09/2013 tarihinde tebliğ edildiği, şüphelinin tebliğe rağmen denetimli serbestlik müdürlüğüne müracaat etmemesi üzerine İzmir Denetimli Serbestlik Müdürlüğünün 22/10/2013 tarihli ve 2013/4231 DS sayılı kararı ile dosya kaydının kapatılmasına karar verilmiş ise de; tek başına bu durumun ısrar olarak kabulünün mümkün bulunmadığı, esasen denetimli serbestlik tedbirine kaldığı yerden devam edilmesi gerektiği, kamu davası hakkında durma kararı verilerek yükümlü hakkında hükmolunan denetimli serbestlik kararının infazının sonucunun beklenilmesinin gerektiğinin gözetilmemesinde, isabet görülmemiştir." denilerek, İzmir 42. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2014 tarihli ve 2014/30 esas, 2014/7 sayılı kararının bozulması istenmiştir.
C) Konunun Değerlendirilmesi:
Tebligat Kanununun; 10. maddesinde, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. (…) Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” şeklinde düzenleme yer aldığı,
21. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında;
“Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” şeklinde düzenlemeler yer aldığı,
Somut olayda, sanık hakkında İzmir 21. Sulh Ceza Mahkemesinin 02/05/2013 tarihli kararıyla TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verildikten sonra, 10 gün içinde Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne müracaat edip tedbirin infazına başlaması için bilinen son adresine tebliğ edilmek üzere uyarılı ilk başvuru davetiyesi gönderildiği, ancak tebligat anında sanığın bu adresten taşındığı ve başkaca bir adres de bildirmediğinin tespit edildiği, bunun üzerine sanığın bilinen son adresinin MERNİS adresiyle aynı olması nedeniyle Tebligat Kanununun 10 ve 21/2. maddelerinde belirtilen usule uygun olarak uyarılı ilk başvuru davetiyesinin 06/09/2013 tarihinde tebliğ edildiği, bu nedenle tebligat işleminin yasaya aykırı olmadığı,
Ayrıca, inceleme konusu olayda suç tarihi 19/08/2012 olup, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02/05/2019 tarihli ve 2018/172 esas, 2019/373 karar sayılı ilamında, 6545 sayılı Kanunun 68. maddesi ile TCK’nın 191. maddesinde yapılan değişikliklerin yürürlüğe girdiği 28/06/2014 tarihinden önce işlenen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçlarından dolayı verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri kararının infazı amacıyla gönderilen uyarılı ilk başvuru davetiyesinin tebliğine rağmen başvuruda bulunmayan sanığa, Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce bu hususta ikinci bir tebligat yapılmasına gerek bulunmadığına karar verilmiş olduğundan,
5560 sayılı Kanunla değişik TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verilen sanığa, Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne müracaat ederek denetimli serbestlik tedbiri uygulamasına başlaması için uyarılı ilk başvuru davetiyesi gönderildiği, bu davetiyenin usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen sanığın çağrıya uymadığı ve bu şekilde yükümlülüklerini ihlal edip denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmadığı, bu nedenle suç tarihi itibariyle uygulanması gereken 5560 sayılı Kanunla değişik TCK’nın 191/5. maddesi uyarınca yargılamaya devam edilme koşulları oluştuğu,
Sanık hakkında doğrudan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasının sanık lehine olduğu, bu nedenle, 6545 sayılı Kanun ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 7. maddenin 3. fıkrasında yer alan “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Türk Ceza Kanununun 191 inci maddesinde tanımlanan suç nedeniyle yürütülen kovuşturmalarda, hakkında daha önce denetimli serbestlik veya tedavi kararı verilmiş olup da bu yükümlülükleri ihlal eden kişilerin yargılanmasına devam olunur.” şeklindeki hüküm gereğince, yargılamaya devam edilerek esas hakkında bir hüküm verilmesinin yasaya uygun olduğu,
Anlaşılmış olup, “tebligatın yasaya uygun olmadığı ve ısrar koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle durma kararı verilmesi gerektiği” gerekçesine dayanan kanun yararına bozma talebi yerinde görülmemiştir.
D) Karar :
Açıklanan nedenlere göre; İzmir 42. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/09/2014 tarihli ve 2014/30 esas, 2014/7 sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, dosyanın Adalet Bakanlığına iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 25.11.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.