3. Hukuk Dairesi 2019/2710 E. , 2019/10461 K.
"İçtihat Metni" Davacı ... Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. ile davalı ... arasındaki istirdat davasına dair Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesinden verilen 22/12/2015 tarihli ve 2014/2939 Esas 2015/1803 Karar sayılı hükmün bozulması hakkında Dairece verilen 27/09/2018 tarihli ve 2016/21817 Esas 2018/9241 Karar sayılı ilama karşı davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzeltme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; elektrik enerjisi ihtiyacını davalı şirketten temin ettiğini, Danıştay 13. Dairesinin 06/04/2011 tarihli ve 2008/2695 E. 2011/1368 K. sayılı ilamı ile EPDK"nın 875 sayılı kurul kararının iptaline karar verildiğini, bu nedenle 2006 Eylül - 2010 Aralık döneminde Perakende Satış Hizmeti (PSH) bedelinin nispi ücret olarak tahsilinin hukuki dayanağının ortadan kalktığını, bu çerçevede davalı şirketin aynı dönemde fazladan PSH bedeli tahsil ettiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 2007 Haziran ve Temmuz dönemlerinde tahsil edilen bedelden 2011 yılında abonelikler için belirlenen sabit bedelin (4,16 TL"nin) mahsubu ile KDV dahil 3.462,47 TL"nin ödeme tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan gecikme zammı ve KDV"si ile birlikte davalı şirketten tahsilini talep etmiş; 21/12/2105 tarihli ıslah dilekçesi ile 2007 Mart - 2010 Aralık dönemlerinde haksız olarak alınan 109.380,02 TL PSH bedelinin ödeme tarihinden itibaren kamu alacaklarına uygulanan gecikme zammı ve KDV"si ile birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı; EPDK’nın, Dağıtım ve Perakende Satış Faaliyetlerinin Hukuki Ayrıştırılmasına İlişkin Usul ve Esasları 12/09/2012 tarihli ve 4019 sayılı kurul kararı ile onayladığını, sonrasında hukuki ayrıştırmanın gerçekleştiğini, PSH bedelinin dava dışı ...’a ait olması nedeniyle aleyhine dava açılmasının doğru olmadığını savunarak, davanın husumet nedeniyle reddini istemiştir.
Mahkemece; dava konusu yapılan ve perakende satış hizmet bedeli olarak nitelendirilen bedelin Danıştay 13. Dairesinin 2008/2695 Esas 2011/1368 Karar sayılı ilamı ile iptal edildiği, iptal kararı doğrultusunda sabit bir ücret olarak belirlenen PSH bedelinin abonelerden tahsil edilmesi gerektiği, davacının 2007 yılı Haziran ve Temmuz aylarına ilişkin fazladan alınan PSH bedelinin iadesini talep ettiği, alınan bilirkişi raporu ile davaya konu edilen dönemde davalının KDV dahil 3.472,29 TL tutarında fazladan PSH bedeli tahsil ettiği, davalı temerrüte düşürülmediği için iadesine karar verilen tutara her iki tarafın tacir olması nedeni ile dava tarihinden itibaren avans faizi uygulanması gerektiğinden bahisle, 3.462,47 TL’nin dava tarihinden itibaren hesaplanacak değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline dair karar verilmiştir.
İşbu karar, tarafların temyizi üzerine Dairemizin 27/09/2018 tarihli ve 2016/21817 E. 2018/9241 K. sayılı ilamıyla; iptale konu olan düzenleyici işlemin yürürlükte kaldığı sürede yapılan bireysel işlemlerin, düzenleyici işlemin iptalinden kendiliğinden etkilenip geçersiz hale gelmedikleri, bireysel işlemlerin iptali isteniyorsa süresi içinde ayrıca dava açılması gerektiği, davaya konu edilen ve temel işlem mahiyetinde olan Metedolojinin bir kısmının yürürlüğe girdiği 01/09/2006 tarihi ile iptal edildiği 06/04/2011 tarihi arasında muhtelif tarihlerde EPDK tarafından yapılan ve içinde Perakende Satış Hizmet tarifesinin de olduğu Tarife belirleme, güncelleştirme ve onaylama işlemlerinin idari yargıda dava konusu edilerek iptallerinin sağlanmadığı sürece yürürlükte kalıp uygulanacakları, bu nedenle işbu tarifeler için ayrıca iptal davası açılıp açılmadığı, açılmış ise iptalinin sağlanıp sağlanmadığının EPDK"dan araştırılması gerektiği, ayrıca karardan sonra 17/06/2016 tarihli ve 29745 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve 6719 sayılı Kanunun 21 inci maddesi ile değiştirilen 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu"nun 17 nci maddesi ile yine 6719 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu"na eklenen geçici 19 uncu ve 20 nci maddelerin somut olaya etkisinin bulunup bulunmadığının tartışılıp değerlendirilmesi ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Bozma ilamına karşı, davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1-Dava; Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun (EPDK) 875 sayılı kararı ile 01/09/2006 ila 31/12/2010 tarihleri arasındaki geçiş döneminde Perakende Satış Hizmet (PSH) tarifesinin kWh bazında belirlenmesine ilişkin 20 Dağıtım Şirketi İçin Gelir Gereksinimi Hesaplaması ve Tarife Metodolojisinin, Geçiş Dönemi Tarife Uygulamaları başlıklı II. Bölümünün (B) bendinin Danıştay tarafından iptal edilmiş olması nedeniyle, anılan dönemde davacı şirket tarafından davalı şirkete elektrik tüketim bedelleri ile birlikte nispi olarak ödenen PSH bedellerinin istirdadı istemine ilişkindir.
Bu aşamada konuya idare hukuku açısından da bakılması gerekir.
Bilindiği üzere idarenin genel, objektif, bireysel nitelikte olmayan kural işlemler yapma yetkisine “düzenleme yetkisi”, bu yetkinin kullanılması sonucu yapılan işlemlerine de düzenleyici işlemler denilmektedir.
Eldeki uyuşmazlıkta, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na 5496 sayılı Kanun ile eklenen ve 24/05/2006 tarihinde yürürlüğe giren geçici 9 uncu maddesiyle konu ile ilgili düzenleyici idari işlem yapma yetkisi EPDK’na verilmiş ve EPDK da bu doğrultuda yukarıda sözü edilen metodolojiyi onaylayarak yürürlüğe koymuştur. İşbu düzenleyici işlemin iptali istemiyle açılan davaya bakan Danıştay 13. Dairesi; sayaç okuma ve faturalama hizmetlerine ilişkin maliyetlerin, abone grubuna ve tüketilen enerji miktarına göre değişiklik gösterekecek maliyetler olmadığı ve bu nedenle abone başına sabit bir ücret olarak uygulanması gerektiği gerekçesiyle, 06/04/2011 tarihli ve 2008/2695 E. 2011/1368 K. sayılı ilamıyla metodolojinin Geçiş Dönemi Tarife Uygulamaları başlıklı II. Bölümünün (B) bendini iptal etmiş, anılan karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24/05/2012 tarihli ve 2011/1901 E. 2012/798 K. sayılı kararıyla; daire kararının, serbest tüketicilerle sınırlı olarak uygulanması gerektiği belirtilmek suretiyle onanarak kesinleşmiştir.
Bir idari işlemin yargısal bir kararla iptali halinde, bu iptal kararlarının işlemin yapılması sırasında unsurlarında bulunan sakatlıkları saptadığı, işlemi yapıldığı andan başlayarak ortadan kaldırdığı, bu özelliği nedeniyle geriye yürüyen sonuçlar doğurduğu, başka bir anlatımla, işlemin tesis edildiği tarihten önceki hukuki durumun geçerliliğini sağladığı, İdare Hukukunun bilinen ilkelerindendir. Yargı mercileri tarafından idari bir işlemle ilgili olarak verilen iptal kararının doğurduğu bu sonucun, verilen iptal kararı ister usul yönünden, isterse esas noktasından verilmiş olsun, hiçbir şekilde değişmeyeceği açıktır.
Zira, anılan İdare Hukuku ilkesinden dolayı idare, iptal kararının amaç ve kapsamına gore yeni bir işlem ya da işlemler yapmak, iptal edilen işlemden doğan sonuçları ortadan kaldırmak, işlemin hiç yapılmamış sayılmasının bir gereği olarak önceki hukuki durumun geçerliliğini sağlamakla yükümlü bulunmaktadır(Danıştay İdari Dava Daireleri 20/10/2005 tarihli ve 2003/977 E. K. 2005/2500 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).
Buna bağlı olarak, iptal edilen idari işleme bağlı olan diğer işlemler de ortadan kalkar. İptal kararlarının bu özelliği, dava konusu idari tasarruftan önceki hukuki durumun sağlanması gereğinden kaynaklanmaktadır. Bir başka ifadeyle, iptal kararları; iptal edilmiş olan idari işlemi hukuk aleminde hiç doğmamış hale getirmektedir. Bununla birlikte, iptal kararları herkes bakımından geçerlidir. Aynı idari işlemin iptali amacıyla başkalarının da iptal davası açmasına gerek bulunmamaktadır. İptal kararı, davacının yanı sıra iptal olunan idari işlemin etkide bulunduğu diğer kimseler hakkında da hüküm ifade etmektedir(Danıştay 2. Dairesinin 12/12/2011 tarihli ve 2011/7654 sayılı kararı da aynı yöndedir).
Nitekim, doktrinde de bu husus; “İptal kararı, iptal edilen karara istinat eden, onunla doğrudan doğruya alakalı tasarruflara da şamil olmakta ve bu suretle iptal hükmü, iptal edilen karara dayanan, onunla bağlı bir mahiyet arzeden tekmil tasarrufları ortadan kaldırmak suretiyle makabline şamil olmaktadır.” şeklinde ifade edilmektedir(Ord. Prof Sıddık Sami Onar ; İdare Hukukunun Umumi Esasları).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davaya konu edilen düzenleyici işlem (metedoloji) hukuka aykırı bulunarak Danıştay tarafından iptal edimiş, dolayısıyla dava konusu edilen düzenleyici işlem ile bu işleme bağlı olarak tesis edilen diğer düzenleyici işlemlerde ortadan kalkmıştır. Eş söyleyişle; davalı şirket, serbest tüketici olan davacı ... abonesinden, iptal edilen düzenleyici işleme bağlı olarak davaya konu edilen dönemde tahsil etmiş olduğu PSH bedellerini iade etmekle yükümlüdür.
Bundan ayrı; davada, davalı şirketin iptal edilen düzenleyici işlemi esas alarak tüketilen enerji miktarı (kWh) üzerinden tanzim ettiği faturalar ile elektrik abonesi olan davacı şirketten tahsil ettiği PSH bedelinin tahsili istenilmiştir. Bozma ilamında belirtilen, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu"nda 6719 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler ise, EPDK"nın halen yürürlükte olan düzenleyici işlemleri hakkında uygulama alanı bulacaktır. Bu nedenle, anılan yasa değişikliklerinin, somut olay bakımından bir etkisi bulunmamaktadır..
Bu itibarla, bozma kararındaki değerlendirmenin hataya dayandığı sonucuna varıldığından, HUMK’nın 440 ıncı maddesi gereğince davacı tarafın karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 27/09/2018 tarihli ve 2016/21817 E. 2018/9241 K. sayılı bozma ilamının kaldırılmasına ve işin esası incelenmesine karar vermek gerekmiştir.
2- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davalı tarafın tüm, davacı tarafın ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
3- HMK’nın 297 nci maddesinin ikinci fıkrası; "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." hükmünü içermektedir.
Davada, davalı şirketin 2006 Eylül - 2010 Aralık döneminde fazladan PSH bedeli tahsil ettiğini ileri sürülerek, şimdilik 2007 Haziran ve Temmuz dönemlerinde tahsil edilen bedelden sabit bedelin (4,16 TL"nin) mahsubu ile KDV dahil 3.462,47 TL"nin tahsili talep edilmiş, 21/12/2105 tarihli ıslah dilekçesi ile talep artırılarak, 2007 Mart - 2010 Aralık dönemlerinde haksız olarak alınan 109.380,02 TL PSH bedelinin tahsilini istenmiş ve aynı tarihte harç ikmal edilmiştir.
Ne var ki, mahkemece; davacı tarafın ıslah ile artırmış olduğu talebi hakkında, olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.
Buna göre, mahkemece; davacı tarafın ıslah dilekçesinin değerlendirilmesi ve ulaşılacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle, HUMK’nın 440 ıncı maddesi gereğince davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulü ile Dairemizin 27/09/2018 tarihli ve 2016/21817 E. 2018/9241 K. sayılı bozma ilamının kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın tüm, davacı tarafın ise sair temyiz itirazlarının reddine, üçüncü bentte açıklanan değişik gerekçe ile hükmün HUMK"nın 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz ve karar düzeltme harçlarının istek halinde davacı tarafa iadesine, 24/12/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.