Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2019/5630
Karar No: 2019/10470
Karar Tarihi: 24.12.2019

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/5630 Esas 2019/10470 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2019/5630 E.  ,  2019/10470 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonucunda, dairemiz bozma ilamına karşı mahkemece direnilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucunda, direnme kararı yerinde görülerek davacı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dava dosyasının Dairemize gönderilmesi üzerine; dosyadaki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; 02.03.2006 tarihli satış sözleşmesi ile 58.000 TL bedel ödeyerek davalının 1279 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki hissesini satın aldığını, davalının tapuda gerçekleştirilecek satış işlemini yapmak üzere alım satım işlemine aracılık eden emlakçı ..."ı vekil tayin ettiğini, ancak taşınmazın pafta numarasının yanlış yazılması nedeniyle satış işleminin gerçekleştirilemediğini, sonrasında davalının ..."ı vekillikten azletmesi ve yeniden vekil tayin etmeye yanaşmaması nedeniyle ödenen satış bedelinin işlemiş faizi ile birlikte tahsili için takip başlattığını, ancak davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durdurulduğunu ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
    Davalı; taşınmazdaki hissesi karşılığında davacı tarafından satış bedeli olarak 8.333 TL ödendiğini, ancak sözleşmeye sonradan davacı tarafından 58.000 TL ödenmiş gibi ekleme yapıldığını, ayrıca temerrüde düşürülmemiş olması nedeniyle davacının işlemiş faiz talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddi ile kötü niyet tazminatının davacıdan tahsilini istemiştir.
    Mahkemece; davacı vekilinin 03.10.2013 ve 12.11.2013 tarihli celselerdeki beyanlarına göre yemin teklif etme hakkı hatırlatılan davacının bu hakkını kullanmadığı, bu nedenle senet metninin davalının kabulü gibi 8.333 TL üzerinden tanzim edildiğinin kabul edilmesi gerektiği, tapulu taşınmazın satışına dair sözleşmenin adi yazılı şekilde yapılması sebebi ile başlangıçtan itibaren geçersiz olduğu, dolayısıyla tasfiyenin ifa imkansızlığına güncelleme yapılarak gerçekleştirileceği gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile 12.499,50 TL asıl alacak, 590,60 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 13.090,10 TL üzerinden itirazın iptali ile takibin devamına, takip tarihinden itibaren asıl alacağa yasal faiz yürütülmesine, davacının icra inkar tazminatı ve davalının kötüniyet tazminatı istemlerinin reddine dair verilen 27.02.2014 tarihli karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Dairemizin 02.03.2015 tarihli ve 2014/10196 E. 2015/3165 K. sayılı ilamıyla onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Dairemizin 03.07.2015 tarihli ve 2015/6587 E. 2015/12424 K. sayılı kararıyla; taraflar arasındaki uyuşmazlığın, geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin miktarı konusunda olduğu, 02.03.2006 tarihli "Satış Anlaşması" başlıklı belgede satış bedelinin 58.000 TL olarak yazıldığı, bu miktarın sonradan yazıldığının veya gerçek bedeli yansıtmadığı hususunda ispat yükünün sözleşmenin aksini iddia eden davalıya ait olduğu, buna göre davalıya sözleşmenin aslını ve bedel iddiası ile ilgili delillerini ibraz etmesi için mehil verilmesi ve ibraz edilecek delillerin incelenmesi suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle, davacı tarafın sair temyiz itirazları incelenmeksizin bozulmuştur.
    Mahkemece; senet metni içinde yer alan ve güven duyulan herhangi bir rakamdan bahsetmenin mümkün olmadığı, davacının davalıya ne kadar para verildiğini bilmediği, buna göre ispat külfetinin yer değiştirmesinin olanaklı bulunmadığı, TMK’nın 6 ncı maddesi gereğince verdiği paranın miktarını ispatlayacak kişinin davacı taraf olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 31.01.2019 tarihli ve 2017/3-1005 E. 2019/55 K. sayılı ilamıyla;
    (...Taraflar arasında 02.03.2006 tarihli “Satış Anlaşması” başlıklı belge altındaki imzanın davalıya ait olduğu ve bu sözleşme ile davalıya ait taşınmazın davacıya satılmak istendiği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, geçersiz satış sözleşmesi gereğince ödenen bedelin miktarının ne olduğu hususunda ispat yükünün hangi tarafta bulunduğu noktasında toplanmaktadır. Davacı vekili 03.10.2013 tarihli duruşmadaki beyanında, davalı vekilinin ikinci cevabında davalı ...’ya ödenen paranın 8.000 küsur TL olduğunun belirtildiğini, bu bedelin denkleştirilmesini veya dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin olarak açılan davalarda belirlenen emsallerin dikkate alınabileceğini bildirmiştir. Yine, 12.11.2013 tarihli duruşmada davacı vekili “Artık karşı tarafla çatışma noktamız ...’nin aldığını kabul ettiği 8.000 küsur TL"nin dava takip tarihine kadarki denkleştirici adalet kuralları gereğince edeceği tutarın hesaplanmasıdır. Esasen talebimiz 58.000TL ödediğimizdir. Çünkü miktar hanesi boş bir adi yazılı belge imzalayan davalı bunun miktar hanesinin aleyhine doldurulacağını bilebilecek durumdadır. Karşı taraf öyle savunuyor, miktar hanesinin sonradan doldurulduğunu yazıyor” şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkemenin yemin teklifinde bulunma hakkını hatırlatması üzerine vermiş olduğu 18.11.2013 tarihli yazılı beyanında ise, satış bedeli hanesi boş olan bir senedi davacıya veren davalı satıcının bu belge üzerine kendisini zarara uğratacak mahiyette ilaveler yapılabileceğini bilmesi gerektiği açığa imza atılmak suretiyle düzenlenen adi satış sözleşmesinin anlaşmaya aykırı doldurulduğu ispat edilmedikçe geçerli bulunduğu, davalı yanın varlığı ve imzası inkâr edilmemiş adi satış sözleşmesi ile bağlı ve sorumlu olduğundan müvekkilinin davalıya yemin teklif etmediğini, davalı vekili ise müvekkilinin almış olduğu satış bedelinin 8.333 TL olduğunu ve satış anlaşmasında yazılı olan 58.000 TL bedelin anlaşmaya sonradan eklendiğini, sonradan eklenen bu bedele muvafakatlerinin bulunmadığını beyan etmiştir.
    Davalı taraf beyanları ile davacı vekilinin çelişkili ifadeleri esas alındığında “Satış Anlaşması” adıyla düzenlenen belgede yer alan “Not: Aldığım bedel 58.000 YTL” şeklindeki ibarenin anlaşmaya sonradan eklendiği, anlaşma metni içinde yer alan ve güven duyulan herhangi bir satış bedelinden bahsetmenin mümkün olmadığı, satış anlaşmasında yer alan imzanın beyaza imza (açığa imza) olarak kabul edilemeyeceği, zira senedin tamamlanmış sayıldığını söyleyebilmek için kurucu bir unsur olan imzanın senet metni oluşturulmadan da atılması hâlinde “beyaza imza” dan söz etmek gerekeceği, ancak somut uyuşmazlıkta senet metninin oluşturulduktan sonra davalı tarafça imzalandığının sabit olduğu, Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde ispat külfetinin yer değiştirmesi olanaklı bulunmadığından TMK’nın 6 ncı ve HMK’nın 190 ıncı maddeleri gereğince verdiği paranın miktarını ispatlayacak kişinin davacı taraf olduğu kuşkusuzdur.)
    Gerekçesiyle direnme kararının yerinde olduğuna karar verilmiştir.
    Davacı vekilinin karar düzeltme isteminin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.09.2019 tarihli ve 2019/3-441 E. 2019/960 K. sayılı ilamıyla reddedilmesi üzerine, davacı vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dava dosyası Dairemize gönderilmiştir.
    1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davacı vekilinin 03.10.2013 ve 12.11.2013 tarihli celselerdeki beyanları ile bağlı olmasına göre, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2- Dava, davalı tarafından imzalanan ve davacı tarafça da kabul edilen harici satım sözleşmesi nedeniyle ödenilen bedelin sözleşme tarihinden itibaren işlemiş yasal faizi ile tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
    Davaya konu 02.03.2006 tarihli sözleşme; TMK"nın 706, BK"nın 213 (TBK"nın 237), Tapu Kanunu"nun 26 ve Noterlik Kanunu"nun 60 ve 89 uncu maddeleri uyarınca resmi şekilde yapılmadığı için geçersizdir. Bu nedenle, taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler.
    Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana ve enflasyon oranlarına bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve az olduğu da bilinen bir gerçektir.
    Hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kurulları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iade kararı verilirken, satış sedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ise kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak ve iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır. Esasen, bu hususlar mahkemeninde kabulündedir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı tarafından davalı aleyhine 04.06.2012 tarihinde başlatılan icra takibinde geçersiz sözleşme ile ödenen paranın sözleşme tarihinden itibaren işlemiş yasal faizi ile tahsili talep edildiğine göre; bu talebin sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince ve denkleştirici adalet ilkesinin esas alınması suretiyle tahsiline ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Başka bir deyişle; davacı tarafça yapılan icra takibine konu edilen alacak talebinde, ödenen paranın ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde ödeme yapılması amaçlanmıştır.
    Her ne kadar mahkemece, açıklanan bu hususlar gözetilerek kök ve ek bilirkişi raporları aldırılmış ise de, işbu raporlar hüküm vermeye yeterli değildir. Zira, hükme esas alınan bu raporlarda; takip tarihi yerine, davalının tapuda işlem yapmak üzere vekil olarak tayin ettiği ...’ı azlettiği 18.03.2010 tarihinde ifanın imkansız hale geldiği kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Bundan ayrı, raporlarda satış bedelinin ekonomik etkenlerin uygulanması suretiyle ulaştığı güncel değerler belirtilmiş ise de, bu değerlerin ne şekilde hesaplandığı gösterilmediğinden, raporlar denetime elverişli değildir.
    Hal böyle olunca, mahkemece; satış bedeli olarak 02.03.2006 tarihinde ödendiği kabul edilen 8.333 TL’nin, çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, ÜFE, TÜFE, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs) ortalamaları alınmak suretiyle ifanın imkansız hale geldiği icra takibinin başlatıldığı 04.06.2012 tarihinde ulaşacağı alım gücünün belirlenmesi için yeniden konusunda uzman (mali müşavir vb.) bilirkişiden taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor aldırılması ve ulaşılacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler içeren ve denetime elverişsiz olarak hazırlanan kök ve ek bilirkişi raporlarının esas alınması suretiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle ile hükmün HUMK"nın 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi