7. Hukuk Dairesi 2021/2654 E. , 2021/1656 K.
"İçtihat Metni"7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 06.09.2016 gününde verilen dilekçe ile elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 17.01.2017 ve taraflarca temyiz edilmeksizin 17.03.2017 tarihinde kesinleşen hükmün Yargıtayca kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü tarafından istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, tarafların ortak murisi İsmail’in 322 parsel sayılı taşınmazda 1/2 payının bulunduğunu, tapuda bu payın “İsmail mirasçıları” adına kayıtlı olduğunu belirterek, pay üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilmek suretiyle taraflar adına miras payları oranında tescilini talep etmiştir.
Davalılar, davaya cevap vermemiş; duruşmalara katılmamışlardır.
Mahkemece, Ceyhan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.02.2016 tarihinde kesinleşen 10.11.2015 tarihli ve 2014/743 Esas 2015/520 Karar sayılı ilamına göre “nüfusta Lateylide ve Halime oğlu olarak kayıtlı İbrahim Özer’in kardeşi olan İsmail adında nüfusa kayıtlı olmayan bir kişinin yaşadığının, bekar ve çocuksuz olarak öldüğünün ve baba adının Lateylide olduğunun tespitine” karar verildiği; dava konusu taşınmazda malik olarak kayıtlı İsmail mirasçılarının davanın tarafları olup anılan kararda bahsi geçen Lateylide oğlu İsmail’in mirasçıları oldukları ve kararın taşınmazda “İsmail mirasçıları” olarak geçen kayıt ile ilgili olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve dava konusu 322 parsel sayılı taşınmazda 1/2 pay üzerindeki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrilerek taraflar adına miras payları oranında tesciline dair 17.01.2017 tarihinde karar verilmiş; hükmün, taraflarca temyiz edilmediği belirtilerek 17.03.2017 tarihinde kesinleştirme işlemi yapılmıştır.
Mahkemece, Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan 27.02.2019 tarihli dilekçede ise, dava konusu taşınmazın tapu kaydında “İsmail mirasçıları” olarak geçen kayıtta belirtilen İsmail’in tarafların ortak murisi İsmail olduğuna dair bir tespit hükmü bulunmamasına rağmen, bu hususta kesinleşmiş bir tespit hükmü varmış gibi karar verildiği belirtilerek, temyiz incelemesi yapılmaksızın kesinleşen karar hakkında kanun yararına temyiz yasa yoluna başvurulup başvurulmayacağının değerlendirilerek gereğinin ifası için ihbarda bulunulduğu; bunun üzerine Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı Bakanlık Muhabere Bürosu tarafından Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne yazılan 03.04.2019 tarihli dilekçe ile, dava konusu taşınmaz üzerinde sahiplik sıfatı tespit edilmeksizin verilen kararın, ileride hak sahipliği iddiasında bulunma ihtimali olan malikler açısından hak kaybına sebebiyet verebileceği değerlendirildiğinden, kanun yararına bozma yoluna gidilmesi gerektiği kanaatiyle dosyanın anılan bakanlık birimine gönderildiği anlaşılmıştır.
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 16.03.2021 tarihli ve “Kanun Yararına Temyiz” başlıklı yazısı ile özetle; tapu kaydında malik olarak görünen “İsmail mirasçıları” ile davanın taraflarının aynı kişiler olduğu kesin olarak anlaşılamadığından, bu hususta mahkemece “tapu kaydında düzeltim davası” açmak üzere davacı tarafa süre verilmesi ve tapu kaydının düzeltilmesi sağlandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gereğine değinilerek, Ceyhan Sulh Hukuk Mahkemesinin 17.01.2017 tarihli ve 2016/730 Esas 2017/55 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 363. maddesi uyarınca kanun yararına temyiz edildiği bildirilmiştir.
Kanun yararına temyiz talebinin dayanağını teşkil eden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363. maddesinde; “(1) İlk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur. (2) Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü taktirde, karar kanun yararına bozulur. Bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz. (3) Bozma kararının bir örneği Adalet Bakanlığına gönderilir ve Bakanlıkça Resmi Gazetede yayımlanır.”hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, 7201 sayılı Tebligat Kanunu, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunla değiştirildikten sonra, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir.
a)Bu kanun değişikliğine göre, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine, Kanunun 21/2. maddesi uyarınca doğrudan tebligat yapılması mümkün değildir. Muhataba çıkarılan ilk tebligatın, öncelikle bilinen veya gösterilen en son adresine, mavi renkli zarf kullanılmaksızın ve adres kayıt sistemindeki adres olduğuna ilişkin şerh verilmeksizin Kanunun 10. maddesine göre normal bir şekilde çıkarılması gerekir. Muhatabın bu adreste bulunmaması durumunda, tebliğ memurunca Kanunun 20 ve 21. maddesinin birinci fıkrası ile Tebligat Yönetmeliğinin 29. maddesi uyarınca, muhatap lehine olan araştırmalar yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işlemlerinin yerine getirilmesi gerekir.
b)Muhatabın gösterilen adresten sürekli olarak ayrılması ve yeni adresinin de tebliğ memurunca tespit edilememesi durumunda, tebliğ evrakının tebligatı çıkaran mercie geri gönderilmesi gerekir. Ancak bu aşamadan sonra, Kanunun 10/2 ve Yönetmeliğin 16/2. maddeleri nazara alınarak, tebliğ evrakının açık mavi renkli zarfla, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek, Kanunun 21/2. maddesine göre tebliği mümkün olabilecektir.
Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak, başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine doğrudan doğruya 21/2. maddesine göre tebligat çıkartılması muhatabın savunma hakkını kısıtlayacağından, Anayasanın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesine ve Tebligat Kanununun yukarıda bahsi geçen hükümlerine aykırı olacaktır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; Ceyhan Sulh Hukuk Mahkemesinin 17.01.2017 tarihli ve 2016/730 Esas 2017/55 Karar sayılı kararının, davalılar Şenay Öztürk, Ayten Özparla, Dursun Özer (Arif oğlu), Fırat Özer, Murat Özer, İlhan Ezer ve Serhat Özer’e Tebligat Kanununun 10/2. maddesi göz ardı edilerek ve yasal şartları oluşmadan, doğrudan doğruya Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiğinden usulsüz oldukları anlaşılmaktadır. Buna rağmen mahkemece, hükmün taraflarca temyiz edilmediğinden 17.03.2017 tarihinde kesinleştiği karara şerh düşülmüş ise de gerekçeli karar, anılan davalılara usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğinden kesinleşmiş bir hükümden söz edilmesi de mümkün değildir.
Bu durumda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363. maddesi hükmü uyarınca, usulüne uygun şekilde kesinleşmiş bir hüküm bulunmadığından, kanun yararına temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 16.03.2021 tarihli kanun yararına temyiz isteminin REDDİNE, 07.10.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.