20. Hukuk Dairesi 2017/8459 E. , 2018/1287 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında ... köyü, 160 parsel sayılı 2.980,00 m² yüzölçümündeki taşınmaz Mart 1329 tarih 26 sırada kayıtlı tapu kaydı revizyon gösterilerek davalı ... adına tespit edilip kesinleşmiştir.
Davacı Hazine, taşınmazın 256,60 m2"sinin kesinleşen orman sınırları içinde iken 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması sonucu orman sınırları dışına çıkarıldığını, bu nedenle davalı adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece, dava tarihi itibariyle 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde anılan 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı Hazinenin temyizi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 11.10.2004 tarih ve 2004/4258 - 2004/10023 E.K. sayılı kararı ile hüküm bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Mahkemece 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, bu gerekçe maddi olaya uygun değildir. Çekişmeli parselin 1948 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kaldığı belirlendiğine göre, taşınmazın orman sınırları içinde iken oluşturulan tapu kaydına değer verilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Aslında özel mülk olarak tescile tabi olmayan bir taşınmazın her nasılsa tapuya tescil edilerek hakkında sicil oluşturulması da taşınmazın hukuksal niteliğini değiştirmeyeceğinden, bu türden tapu kayıtlarına dayanılarak 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü süreden yararlanılması da olası değildir. Ayrıca hemen belirtmeliyiz ki; Hazinenin bu tür taşınmazlar hakkında açacağı tapu iptal davalarının 10 yıllık hak düşürücü süreye de tabi olmayacağı, HGK’nın 21.02.1990 gün 1989/700-101 sayılı kararı ile daha birçok H.G.K. ve ilgili Yargıtay Dairelerinin kararları ile süreklilik arz eden bir uygulama haline geldiği de gözden uzak tutulmalıdır.
O halde, mahkemenin hak düşürücü süre nedeniyle davayı reddetmesi yasaya aykırıdır. Kaldı ki, orman kadastrosu 1948 yılında, arazi kadastrosu da 1976 yılında kesinleşmiş olduğundan, dava konusu taşınmaz orman kadastrosu sınırları içinde iken, alınan kadastro tapusunun hukuken geçerliliği de bulunmamaktadır.
Ancak, 04.07.1973 ve 22.09.1983 tarihleri arasında yürürlükte bulunan 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik 2. maddesi ile “orman sınırlarının düzeltilmesi sonucu orman sınırları dışına çıkarılacak yer, sınırlaması itirazsız kesinleşmiş, tapulu arazi ise, mülkiyeti tekrar tapu sahibine intikal eder.” hükmü getirilmiştir. Kanunda sözü edilen tapu kaydının orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten önce mevcut olması ve 4785 sayılı Kanun karşısında yasal değerini koruyan ve yüzölçümüyle de dava konusu taşınmazı kapsaması ve orman sınırlamasının da itirazsız kesinleşmesi gerekir. Ayrıca bu uygulama sırasında tapu kaydının revizyon gördüğü taşınmazlar bir bütün olarak değerlendirilmeli, taşınmazın gerçek yüzölçümüne itibar edilmeli; miktarından fazla yere revizyon görmemesi gerektiği hususu gözden uzak tutulmamalıdır.
O halde, çekişmeli parselin tespitine esas alınan Mart 1329 tarih 26 numaralı tapu kaydı, ilk oluşturulduğu günden itibaren tüm gittileriyle birlikte ve yine komşu parsel tutanakları ve dayanak kayıtları bulunduğu yerden getirtilmeli, bu yerde orman kadastrosunun itirazsız kesinleşip kesinleşmediği de ilgili yerlerden sorulup saptanmalı, keşif sırasında dinlenen orman bilirkişi ..., raporunda (B) işaretli kısmın 2/B madde uygulaması ile orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden
olduğunu bildirdiği halde, bu bölümün 1948 tahdidi ile 1977 yılında yapılan 1744 sayılı Kanunla değişik 2. madde uygulamasına göre konumuna ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmadığı anlaşılmakla, önceki bilirkişiler dışında serbest orman mühendisleri arasından seçilecek üç uzman orman mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak keşifte, tutanaklarda bahsi geçen sabit mevki ve yer adları konusunda yerel bilirkişi ifadelerinden yararlanılarak, 1948 orman tahdidi; 1744 sayılı Kanun İle değişik 2. madde uygulamasına ilişkin tutanaklar ile 1990 tarihinde yapılan aplikasyon ve 2/B uygulamasına ilişkin tutanaklar, haritalar ve arazi kadastro paftası, 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosu ve aynı Kanunun 2/B madde Uygulanması Hakkındaki Yönetmelik ve bu yönetmeliğin 54. maddesi gereğince çıkarılan teknik izahatnamede tarif edilen yöntemle, çekişmeli taşınmaza geniş çevresi ile birlikte sağlıklı biçimde yerine uygulanmalı; taşınmazın bu tahditlere göre ayrı ayrı konumu saptanmalı ve bilirkişilere tahdit haritaları ile irtibatlı kroki çizdirilmeli ayrıca çekişmeli taşınmaza, revizyon gören davalıların tutunduğu 1329 tarih 26 no da kayıtlı tapu kaydı tüm revizyonları ile birlikte yerine uygulanmalı, çekişmeli taşınmazı kapsayıp kapsamadığı saptanmalı, uygulamada komşu parsel kayıtlarından yararlanılmalı, çekişmeli taşınmazın öncesinin 1948 yılında 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp, kesinleşen orman sınırları içinde ve davalıların tutunduğu dayanak tapu kaydının yüzölçümü ile kapsamında kaldığının saptanması halinde, 1977 yılında 1744 sayılı Kanunun 2. maddesi hükmü uygulaması sonucumu yoksa 1990 yılında yapılan 2/B madde uygulaması sonucu Hazine adına orman rejimi dışına çıkarıldığı belirlenmeli, yapılan uygulama fen bilirkişi tarafından düzenlenecek birleşik haritaya yansıtılarak keşfi izleme olanağı sağlanmalı, böylesine yapılacak bir uygulama sonucunda çekişmeli taşınmazın 1744 sayılı Kanunun 2. maddesi hükmüne göre çıkartılmış olması Mart 1329 tarih 26 numaralı tapu kaydının yüzölçümü ile kapsamında kalması ve orman sınırlamasının da itirazsız kesinleşmiş olması halinde davanın reddine karar verilmeli, çekişmeli parsel, 1744 sayılı Kanun döneminde orman rejimi dışına çıkartılıp da 1329 tarihli tapu kaydının bu yere uymaması halinde ya da 2896 ve 3302 sayılı kanunların yürürlüğü döneminde çıkartılması halinde çıkarma işlemi Hazine adına olacağından ve bu tür yerler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 18/2. maddesi gereğince yasalar uyarınca Hazineye kalan taşınmazlar olduğundan, davanın kabulü ile davalı adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescile karar verilmesi” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, dava konusu ...köyü, 160 parsel sayılı taşınmazın davalıların dayanağı olan tapu kaydının kapsamında kaldığı ve dava konusu taşınmazın 256,60 m² yüzölçümündeki bölümünün 1744 sayılı Kanunla değişik 2. maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkartıldığı ve bu çalışmanın 28/04/1977 tarihinde itirazsız kesinleşmiş olduğu ve bu nedenle bu bölümün mülkiyetinin tekrar tapu sahibi olan davalılara intikal ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, öncesi orman kadastro sınırları içindeyken 2. madde uygulaması sonucu orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde ilk orman kadastrosu 1948 yılında 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp kesinleşmiş, daha sonra 1744 sayılı Kanunla değişik 2. madde uygulaması ve 1990 yılında aplikasyon ve 2/B madde uygulaması yapılmıştır.
Ayrıca çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 24.03.1976-26.04.1976 tarihleri arasında ilan edilerek kesinleşen arazi kadastrosu bulunmaktadır. İptali istenen tapu kaydı bu işlem sonucu oluşturulmuştur.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına 21/02/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.