(Kapatılan)22. Hukuk Dairesi 2017/28770 E. , 2020/4739 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının 01.04.2012-15.08.2014 tarihleri arasında, davalıya ait işyerinde bakım elemanı ve bekçi olarak çalıştığını, davalının haklı bir sebep olmadan iş akdine son verdiğini, fazla mesai yaparak çalışan davacının tüm resmi tatillerde de çalışmaya devam ettiğini, dini bayramların ilk günü haricinde çalıştığını, sadece bir hafta izin kullanabildiğini, kalan izinlerinin ise kullandırılmadığını ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, hafta sonu çalışma ücreti alacağı, milli bayram ve genel tatil ücreti alacağı, yıllık izin ücreti ile fazla çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti
Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan yargılamaya, toplanılan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Davada hukuki dinlenilme haklarının kısıtlanıp kısıtlanmadığı hususu uyuşmazlık konusudur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa"nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur.
Yargılamanın hukuka uygun ve sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunmanın özgürce ileri sürülebilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, öncelikle tarafların yargılamadan haberdar edilmeleri ile olanaklıdır. Hasımsız davalar hariç olmak üzere, dava dilekçesi ile duruşma gün ve saati karşı tarafa tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan davaya bakılamaz ve yargılama yapılamaz.
Davanın tarafları ile vekillerinin davaya ilişkin işlemleri öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin kendilerine bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın yapıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal hakları kısıtlanmış olur.
Yargılama sırasında yapılan tebliğlerle ilgili tebliğ mazbatalarının ve ilgili diğer belgelerin dosyaya konulması gerekir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve bu Kanunun uygulanması için çıkarılan Tüzük hükümleri tamamen şeklidir ve titizlikle uygulanması gerekir. Bir davada yapılan tebligatların usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını hâkim kendiliğinden denetlemelidir. 19.01.2011 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa ile Tebligat Kanununda esaslı değişiklikler yapılmıştır.
Adreste tebligatın, gerçek veya tüzel kişinin bilinen en son adresinde yapılması gerekir. Burada kastedilen kişinin oturduğu veya çalıştığı yerdir. Asıl olan tebligatın, tebligat evrakında belirtilen adreste muhatabın kendisine yapılmasıdır. Adres niteliğinde bulunmayan yerlerde, örneğin inşaat halindeki binalarda tebligat yapılamaz. Tebligat evrakına adresin doğru ve okunaklı olarak yazılması gerekir. Bir kişinin adresinden başka bir yerde tebligat yapılabilmesi o kişinin tebligatı kabul etmesine bağlıdır. Ev adresine çıkarılan tebligatın herhangi bir nedenle yapılamaması nedeniyle iş adresinde yapılması durumunda, tebligat geçerli kabul edilmelidir.
Somut uyuşmazlıkta; dava dilekçesi, davalının, davacı tarafından bilinen faaliyet adresine tebliğ edilmeden yargılamaya devam edilmiştir. Yukarıda sayılan ilkeler doğrultusunda davalının bilinen en son adresine tebligat yapılmadan yürütülen yargılamada, davalının savunma hakkı kısıtlanılarak karar verilmesi doğru değildir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, davalının delil listesinde bildirdiği delillerin toplanılması, gösterdiği tanıklarının dinlenilmesi ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek verilen kararın bozulması gerekmiştir.
2- Davalının temyiz dilekçesi ekinde sunduğu ibranamenin nazara alınıp alınmayacağı hususu taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık konusudur.
Kural olarak, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan deliller, temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamazlar; sunulmuş olsalar bile, bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamazlar. Bu kuralın tek istisnası, dayanılıp sunulan delillin, o davaya konu borcu sona erdiren bir nitelik taşıması; örneğin, davaya konu borcun ödenmiş olduğunu gösteren makbuz, ibraname gibi bir belge olmasıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (Mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 188.) 114. maddesinde, “Hâkimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” deyimi ile dava şartlarının kastedildiği ve bu nedenle dava şartlarının mahkemece kendiliğinden gözetileceği hususu öğretide de kabul edilmektedir. (Prof. Dr. Baki Kuru; Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 Bası, Cilt 2, s.1343, Prof. Dr. Saim Üstündağ; Medeni Yargılama Hukuku Cilt 1-II-İst. 1997 s.28 ve 871). Bu noktada, dava hakkının bir anlamda dava şartı olduğu da dikkate alınmalıdır. Dava hakkının varlığı ya da yokluğunun incelenmesi, doğrudan hâkime verilmiş ödevlerden olması karşısında, önceden ileri sürülmemiş olsa bile temyiz aşamasında dava şartının var olup olmadığını kendiliğinden gözetmesinde bir usuli engel bulunmamaktadır. Davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı, temyiz aşamasında dava konusu borcu sona erdiren nitelikte bir belge vermişse, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir.
Diğer bir anlatımla yargılama aşamasında, borcu itfa eden belge değerlendirilmeye alınmalıdır. Temyiz aşamasında sunulan ve borcu sona erdiren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin (HMK 140, mülga HUMK. Md. 202) kabulü zorunludur (HGK Kararı: 27.02.2012 gün ve 2012/9-842 E, 2013/291 K).
Dosya içeriğine göre, davalı işveren vekili temyiz aşamasında davacının imzasını taşıyan miktar içerikli ibraname sunmuştur. Bu gibi belgeler yukarıda yer alan Hukuk Genel Kurulu kararında açıklandığı gibi borcu sona erdiren nitelikte olduğundan yargılamanın her aşamasında dikkate alınması gerekir. Bu belgelere karşı davacı tarafa diyecekleri sorulmalı, beyanları değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
3-Taraflar arasında davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmasının bulunup bulunmadığı hususlarında da uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada gözönüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.Fazla çalışmanın yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez. Aynı ilkeler, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil günlerindeki çalışmanın ispatı bakımından da geçerlidir.
Somut olayda, davacı davalı kooperatife ait sitede bakım görevlisi olarak çalıştığını, aynı zamanda bekçilik de yaptığını, kış aylarında sabah 07:30"da işe başlayıp akşam 19:00"a kadar, yaz aylarında ise sabah 06:00"dan akşam 22:00"ye kadar çalıştığını iddia etmiş, davalı ise işyerinin yazlık tatil sitesi olduğunu, yazın faal olan tatil köyünde diğer aylarda fazla mesai veya hafta sonu çalışmasının söz konusu olmadığını, kışın site sakinleri azaldığı için fazla çalışma yapılmadığını savunmuştur. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının kışın 07:30-19:00, yaz aylarında ise 06:30-22:00 saatleri arasında çalıştığı kabul edilerek uyuşmazlık konusu alacaklar buna göre hesaplanmış ise de, varılan sonuç dosya kapsamı ile örtüşmemektedir. Davalı işyerinin yazlık site olduğu nazara alındığında, özellikle kış ayları için kabul edilen çalışma saatlerinin dosya içeriğine göre yeterince ispatlanamadığı, mahkemece bu konuda gerekli araştırma yapılmadan karar verildiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca dosya kapsamında dinlenilen davacı tanıklarından ... davalı işyerinde 15 ay süre ile çalıştığını beyan etmiş olup, diğer davacı tanığı ise davacının çalışma saatleri konusunda bilgisinin olmadığını ifade etmiştir. Tanığın davacının çalışma düzenine ilişkin bilgisinin çalışma süresi ile sınırlı olduğu hususu dikkate alınmalıdır. Bu itibarla, gerekirse davacı tanığı ...’ya ait sigorta kayıtları da getirtilmek suretiyle, anılan tanığın davacı ile birlikte çalıştığı süre belirlenerek bu süre ile sınırlı olarak hesaplama yapılması gerekmektedir.
Mahkemece yapılması gereken iş, davalı sitenin büyüklüğünün, malikler ve/veya site sakinlerinin hangi tarihlerde geldiğinin, sitede ikamet edenlerin sayısının yaz ve kış aylarında ne şekilde farklılık gösterdiğinin yöntemince araştırılması ve davacı tanığının davacı ile birlikte çalıştığı süreyle sınırlı hesaplama yapılması gerektiği hususunun da göz ardı edilmemesidir. Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 10.03.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.