3. Hukuk Dairesi 2019/2280 E. , 2019/4364 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar, asıl davada murisleri ... ile davalının 1989 yılında ortak olarak aldıkları taşınmaz üzerine bina ve balık havuzları inşa ederek, adi ortaklık şeklinde işlettiklerini, 1994 yılına kadar kazançlarını paylaştıklarını, 1994 yılında ise davalı tarafından murislerinin taşınmazdan uzaklaştırıldığını, bu tarihten itibaren kar payının da ödenmediğini, yaptırmış oldukları tespit gereğince ortaklık konusu tesislerin değerinin 131.700.000.000 TL, yılık gelirinin ise 56.920.000.000 TL olduğunun belirlendiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, tesislerin 1994 yılından itibaren murise düşen ½ kullanım bedeli olan 15.000,00 YTL tazminat ile kar payının, 1994 yılından itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, 05/10/2009 tarihinde açılan birleşen davada ise; 1999-2003 ödenmeyen kar paylarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı, zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacıların murisinin alacak hakkı bulunmadığını savunarak, davanın gerek zamanaşımı, gerekse esastan reddini istemiştir.
Mahkemece; asıl dava hakkında 27/06/2006 tarihinde verilen kararlar davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hükmün davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2006/14658 esas 2007/2258 karar sayılı 20/02/2007 tarihli ilamıyla; “....zamanında ileri sürülmeyen zamanaşımı itirazının reddedilerek işin esasını inceleyip sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozulmuştur.
Söz konusu bozma ilamı uyarınca mahkemece; davacının murisi ... ’nin vefat tarihi 27.09.2002 itibariyle ortaklığın sona erdiği kabul edilerek, bilirkişi tarafından hesaplama raporu doğrultusunda davanın kabulü ile, 15.000,00 YTL nin dava
tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına karar verilmiş, verilen hüküm Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2008/13139 esas 2009/6151 karar sayılı 05/05/2009 tarihli ilamıyla onanmış, davalı tarafın karar düzeltme istemi sonucunda Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2009/13157 esas 2010/5007 karar sayılı 13/04/2010 tarihli ilamıyla; 1-sair karar düzeltme itirazlarının reddine, 2-Davacıların murisleri ... ile davalı arasında, “alabalık üretimi” konusunda adi ortaklık bulunduğu, tüm dosya kapsamından anlaşılmakta olup, mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Hemen belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanununun 535. maddesi gereğince, taraflar arasında başka bir kararlaştırma yoksa adi ortaklık ölüm ile sona erer. Somut olayda murisin ölümünden sonra adi ortaklığın taraflar arasında devam ettiği kanıtlanamadığından, davacıların murisi ... nin ölüm tarihi olan 27.9.2002 tarihi itibariyle adi ortaklık sona ermiştir. Davacılar, davadan önce yaptırmış oldukları tespitte, alabalık havuzlarının değerinin ve yıllık gelirinin tespit edildiğini belirterek, tesislerin 1994 yılından itibaren murislerine düşen ½ kullanım bedeli ile kar payının ödetilmesini talep ettiklerine göre, davacıların bu talebinin ortaklığın fesih ve tasfiyesini de kapsadığının kabulü gerekir. O halde mahkemece ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesi, tasfiyenin de, ortaklığın sona erdiği, davacıların murisinin ölüm tarihi olan 27.9.2002 tarihi itibariyle ve mahkemece bizzat yaptırılması gereklidir. ... Mahkemece davacıların talebinin, ortaklığın tasfiyesini de içerdiği gözardı edilerek, tasfiye hesabı çıkarılıp, ortaklığın tasfiyesine karar verilmeden, murisin ölümünden sonra ortaklığın devam ettiği iddia ve ispat edilmediği halde, 1994 yılından 2003 yılına kadar, murisin ölüm tarihini de geçecek şekilde, tesislerin yılık net gelir hesabını yapan 28.2.2005 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması” davalının karar düzeltme talebinin kabulüne, hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
İkinci bozma ilamının ardından mahkemece; bilirkişi raporları doğrultusunda asıl davanın kısmen kabulü ile davalı ile davacıların murisi arasındaki adi ortaklığın tasfiyesine, 1994-2001 yıllarına ilişkin olarak 9.668,30 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 2002 -2003 yıllarına ilişkin alacak talebinin feragat nedeniyle reddine, fazlaya dair kar payı ve kullanım bedeli taleplerinin reddine, dava konusu ... parsel üzerindeki maddi varlıklar ( muhtesatlar) ve zemin ( arz değerine ilişkin taraflar arasında ... Sulh Hukuk Mahkemesinin ... Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi davası açılmış olduğundan dava konusu taşınmaz üzerindeki maddi varlıklar ve taşınmazın arz değerine ilişkin talepler konusunda karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davanın derdestlik dava şartı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin olup, adi ortaklığın taraflar arasında kurulduğu, mahkemece uyulan bozma ilamında açıkça belirtilmiştir.
Kural olarak bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için zorunluluk doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümlerine göre; Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.".
Bozma ilamında belirtildiği üzere, “taraflar tasfiye konusunda anlaşamadıkları takdirde, mahkeme tayin edeceği tasfiye memuru marifetiyle tespit edilen ortaklık mallarının mevcut olanlarının satılmasına şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle belirlenip, elde edilen gelirden veya malların belirlenen değerlerinden öncelikle ortaklığın borçları ödendikten sonra kalan kısmın taraflar arasında paylaştırılmasına karar verilmelidir.”
Bu kapsamda, bozma ilamına uyulmasına karşın, adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin hükümlerin uygunlanmadığı, tasfiye aşamalarının ayrı ayrı belirlenmediği, ortaklık konusu taşınmazların akıbetinin ortaklığın giderilmesi davasına bırakıldığı, ortaklık borçlarının bulunup bulunmadığının tespit edilmediği, tarafların hak ve yükümlülüklerinin tam olarak saptanmadığı ve bozma gereklerinin yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
O halde; mahkemece; tarafların sona eren ortaklığın tasfiyesi hususunda anlaşamadıkları gözetilerek, ortaklığın sona ermesinin yasal sonucu olan tasfiyenin de mahkemece bozma ilamında açıklanan yöntem izlenerek bizzat yaptırılması, ortaklığa konu taşınmazların tasfiyeye dahil edilmesi, ortaklık dönemine ait borçların bulunması halinde hesaba katılması, ortaklığa yönelik açılan borç doğurucu davanın değerlendirilmesinin ardından oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen bu yönler dikkate alınmadan, yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.