21. Hukuk Dairesi 2017/2474 E. , 2018/8055 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ...Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 8. İş Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
A)Davacı İstemi:
Dava, davacının 24.05.2003 tarihinde geçirdiği kazanın 506 sayılı Yasa kapsamında iş kazası olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
B)Davalı Cevabı:
Davalı Kurum vekili; davanın reddini istemiştir. Davalı işveren davaya cevap vermemiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) İstinaf Başvurusu :
Davalı Kurum vekili tarafından sunulan dilekçe ile yerel Mahkeme kararının hatalı tespit ve değerlendirmeye dayalı olarak hazırlanan bilirkişi raporu esas alınarak eksik inceleme ve araştırma neticesi kurulduğu, bu haliyle kurulan hükmün usul ve yasaya aykırı olduğu belirtilerek istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
E)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
Bölge Adliye Mahkemesince “dosya içerisinde mevcut ... 4. İş Mahkemesi’nin 2008/451 Esas sayılı dosyası incelendiğinde SGK Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı"nın 23.07.2010 tarihli inceleme raporunun bulunduğu, bu raporun sonuç ve kanaat bölümünde ..."in 25.05.2003 tarihinde maruz kaldığı kazanın iş kazası olduğunun tespit edildiğinin görüldüğü, SGK tarafından kazanın iş kazası olduğunun tespit edilmiş olması ve bu hususta taraflar arasında bir ihtilaf olmadığından davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığı, bu nedenle davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddinin gerektiği” belirtilerek sonuç olarak;
“Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK"nun 353/1-a-4 maddesi gereğince kabulü ile ...8. İş Mahkemesinin 2012/919 Esas, 2016/208 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davanın hukuki yarar yokluğu nedeni ile HMK 115/2 maddesi gereğince usulden reddine” karar verilmiştir.
F)Temyiz:
Davacı vekili tarafından sunulan dilekçe ile “Kurum tarafından bugüne kadar davacıya yapılmış iş kazasına dayalı herhangi bir gelir bağlanması işlemi yapılmadığı” özet olarak belirtilmek suretiyle kurulan Bölge Adliye Mahkemesi hükmünün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının 25.05.2003 tarihinde meydana gelen kaza olayı ile ilgili olarak davalı işverenler aleyhine ...4. İş Mahkemesi"nin 2008/451 Esasında kayıtlı olmak üzere maddi ve manevi tazminat davası açtığı, yargılama esnasında davacının iş kazasının tespiti için SGK ya müracaat ettiği, davalı Kurum tarafından olayın iş kazası olarak nitelendirildiği, ilgili Ticaret Sicil Müdürlüğünce davacının davalı Çözüm İth. İhr.San. ve Tic.Ltd.Şti. ünvanlı işyerinde şirket ortağı olup şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğunun Mahkeme’ye bildirildiği, davalı taraf olan CP Standart Gıda Sanayi Tic.A.Ş.’ nin davacı ile işveren arasında hizmet akdine değil istisna akdine dayalı ilişkinin bulunduğunu da beyan etmesi üzerine cevaben davacı tarafça kaza olayının 506 sayılı Yasa kapsamında hizmet akdine dayalı hukuki ilişki neticesinde meydana geldiğinin ortaya konulması açısından 01.11.2012 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava; hukuki nitelikçe meydana gelen kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesi istemine ilişkin olup, uyuşmazlık; davacının iş bu davayı açmasında hukuki yararı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.02.2012 gün ve 21011/10-642 Esas, 2012/38 Karar sayılı ilamında da açıkça belirtildiği üzere, uyuşmazlığın çözümü için öncelikle hukuk yargılamasının amacı ve davada menfaat (hukuki yarar) kavramları hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ...2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.
Öte yandan, bu hukuksal yararın, "hukuki ve meşru", "doğrudan ve kişisel", "doğmuş ve güncel" olması gerekir (Hanağası, Emel: Davada Menfaat, ...2009, s.135).
Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu"nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K. ve 25.05.2011 gün ve 2011/11-186 E. 2011/352 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.
Bu ilkeden hareketle, dava şartı olarak hukuki yararın varlığının, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)"nin 6. maddesi ve 1982 Anayasası"nın 36. maddesinde düzenlenen "hak arama özgürlüğü” nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanabilecek; bu durum, haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence oluşturacaktır.
Dava açmaktaki hukuki yarar; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca açılacak davanın, ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir. Bir kimsenin hakkına ulaşmak için mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan sözedilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez (Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, ...2011, s.297).
Uyuşmazlığın çözümünde, hukuki yarar kavramının tespit davasındaki yansımasının ne olacağının ayrıca irdelenmesinde yarar vardır:
Bilindiği üzere mahkemeden istedikleri hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır.
Eda davalarında, bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken; inşai (yenilik doğuran) davalar ile de var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.
Tespit davaları ise bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalar olup, konusunu hukuki ilişkiler oluşturur. Bu dava türü ile bir hukuksal ilişkinin varlığı veya yokluğu saptanmaktadır. Bu davalarda davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesidir.
Tespit davasında sadece tespit hükmü verilebilir. Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir, diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu kesin olarak hükme bağlanır.
Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.
Tespit davasında, eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz. Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıtlamalıdır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır.
İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.
Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır.
Somut olayda, işverenler aleyhine açılan tazminat davasında kaza olayının iş kazası olduğunun tespiti davası davalı işverenlerin de, davacının da hak alanını ilgilendirir. Nitekim, bu karar ile davalı Kurum (tespit kararı verildiğinde) iş kazası sonucu iş göremez duruma giren sigortalıya gelir bağlayacaktır. O halde, davacıya, sigortalının açtığı tazminat davasında değerlendirme fırsatı vermek için Mahkemece işin esasına girilerek davacının geçirmiş olduğu kazanın 506 sayılı Yasa kapsamınca iş kazası olup olmadığı konusunda bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesince yeniden verilen “davanın usulden reddi” kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.11.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.