22. Hukuk Dairesi 2012/14019 E. , 2013/3031 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
AVUKAT ...
DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, asgari geçim indirimi ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davacının davalı şirkette 01.06.2006-25.01.2011 tarihleri arasında çalıştığını, işe giriş tarihinin Sosyal Güvenlik Kurumuna 16.05.2007 olarak bildirildiğini, amiri olan personelin baskılarına maruz kalıp, aşağılanmış olduğunu, çalışmakta olduğu makineden dolayı davacının parmaklarında doku zedelenmesi oluştuğunu, bu sebeple fişek makinesinde çalışamadığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından 25.01.2011 tarihinde hiçbir haklı gerekçe gösterilmeksizin feshedildiğini, davacının davalı şirkette haftada beş gün ve 08.00-19:00 saatleri arasında çalışma sergilediğini, ayrıca cumartesi günleri de saat 08:00-13:00 arası çalıştığını, fazla çalışma ücretinin ödenmediğini, kullanmadığı yıllık izninin olduğunu, sadece Şubat 2011 ayına ait ücret alacağı ödendiğini, diğer alacaklarının ödenmediğini, adli yardım taleplerinin kabulüne, fazlaya ilişkin hakları ile diğer dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile 2.000,00 TL kıdem tazminatı, 5.00,00 TL ihbar tazminatı, 4.000,00 TL fazla çalışma ücreti, 1.000,00 TL hafta sonu tatil ücreti, 500,00 TL milli bayram ücreti, 200,00 TL yıllık izin ücreti , 500,00 TL asgari geçim indirimi bedeli olmak üzere toplam 8.700,00 TL tazminat alacağını davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davalı şirket ile davacı arasında imzalanan 24.08.2007 tarihli belirli süreli iş sözleşmesi çalışmaya başladığını, amirinin baskısı konusunda çalıştığı müddet boyunca herhangi bir şikayette bulunmadığını, doku zedelenmesi hakkında başvurusu ve bildirimi olmadığını, iş sözleşmesini haksız bir şekilde feshettikten sonra bu şekilde iddialarda bulunması davacının kötü niyetinin açık göstergesi olduğunu, davacının mazeret bildirmeksizin ve işe gelmediğini, üç gün için ayrı ayrı tutanak tutulduğunu, iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu"nun 25/II-g maddesi gereğince sona erdirileceğinin ihbar edildiğini, izinlerini kullanmış olduğunu, davacı tarafından fazla mesai yapılmış ise de bu iddiasını dayandırdığı herhangi bir belge veya delil sunamadığını, davacı işçi tarafından açılmış bulunan haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının bilirkişi incelemesi için yaptırılması için gerekli olan bilirkişi masraflarını, tanık ve müzekkere masraflarını verilen kesin süre içerisinde, yatırmadığı kesin süre geçtikten sonraki tarih olan 10.04.2012 tarihinde yatırdığı ve bu sebeple bu delile dayanmaktan vazgeçtiği sonucuna ulaşılmakla, davacının eksik harcı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 120/2. maddesi gereğince yatırmadığı süresi geçtikten sonra 10.04.2012 tarihinde yatırdığı, verilen kesin süre içerisinde dava harcı yatırılmadığından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Kararı süresi içinde davacı temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacıya verilen kesin süreye uyulup uyulmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bilindiği üzere bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu sebeple 6100 sayılı Kanun"un 90. maddesinde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı Kanun"un 94. maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi mümkün değildir. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi sebep olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletinde bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalıdır.
Gerek öğreti ve gerekse yerleşik yargı kararlarda kabul edildiği üzere, ispat yükümlülüğü altında bulunan tarafa, kesin süre konusu usuli işlemler hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde tek tek açıklanmalı, keşif veya tanık dinlenmesi için yapılması zorunlu olan giderler parasal olarak tespit bildirilmeli, ödeme için verilen süre belirtilmeli ve bu hususların yerine getirilmemesi halinde doğacak sonuçlar da ihtar olunmalıdır. Diğer yandan, ilgilisinin yokluğunda verilen, aleyhe sonuçlar içeren ara kararlarının bildirilmesi ve bununda 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak yapılması, gereken giderlerin ise taraflardan alınması veya suçüstü ödeneğinden karşılanması gerekir.
Somut olayda, mahkemece adli yardım talebinin dosya üzerinden yapılan 10.04.2011 tarihli ön inceleme tutanağı ile reddedilerek "2- Davacıya her bir tanık için 30 TL tanık ücreti ile her bir tanık için 7 şer TL tebligat masrafı avansının yatırılması için iki haftalık kesin süre verilmesine bu kesin süreye yatırılmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususunun ihtarına (ihtarın tebligatın üzerine yazılmasına) tebligatın davacı vekiline tebliğine, masrafın dosyada bulunan puldan karşılanmasına, 3-Davacının eksik harç yatırması nedeniyle 110,79 TL harcın davacı tarafından HMK 120/2 Maddesi gereğince 2 haftalık kesin süre içerisinde yatırılmasına yatırılmadığı takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği hususunun ihtarına; ihtarın gönderilecek tebligat üzerine yazılmasına;" şeklindeki ara kararının tebliğ edildiği davacı vekilinin baro adli yardım bürosunun yazısı ile görevlendirildiğini söz konusu ara kararının davacı asile tebliğini talep etmesi üzerine mahkemece 16.03.2012 tarihinde davacı asile tebligat çıkarıldığı, tebliğ edilemeden mahkemeye iade edildiği, daha sonra 28.12.2011 tarihli öninceleme tutanağının 10.04.2012 tarihinde kalemde davacı ... imzasına tebliğ edildiği, davacının eksik harcı aynı tarihte yatırdığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki ilkeler ve açıklamalar ışığında mahkeme ara kararının süresinde yerine getirildiği gözetilerek esasa girilip yargılama gerçekleştirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Davacının hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.