20. Hukuk Dairesi 2017/7062 E. , 2018/2012 K.
"İçtihat Metni".....
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar ... ve ... Genel Müdürlüğü vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... Yönetimi 25/04/2011 tarihli dava dilekçesi ile; ...... bulunan 101 ada 213 parsel sayılı taşınmazın, 1975 yılında yapılan tapulama çalışmalarında tarla vasfı ile davalı ... adına tespit ve tescil edildiğini, ancak çekişmeli taşınmazın bir kısmının, yörede 2007 yılında 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan orman kadastro çalışmalarında orman olarak sınırlandırıldığını belirterek, taşınmazın kesinleşen orman sınırları içerisinde kalan kısmının tapu kaydının iptaline ve orman vasfıyla Hazine adına tesciline karar verilmesi istemiyle dava açmış, mahkemece; Orman Yönetimi dava açmadan önce ... Genel Müdürlüğü tarafından taşınmazda kısmî kamulaştırma işlemi yapıldığından, davanın ... Genel Müdürlüğüne yönlendirilmesi gerekirken, tapuda malik görünen gerçek kişiye yönlendirilmiş olduğu gerekçesiyle, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... Yönetimince temyiz edilmekle bozulmuştur.
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 29.05.2014 gün ve 2014/3054-5890 E.K. sayılı bozma kararı özetle; "Dava konusu taşınmaza ait kamulaştırma dosyası içinde bulunan fen bilirkişi raporunda, taşınmazın dava edilen ve kamulaştırma haritasında (B) harfi ile gösterilen bölümünün tahdit dışında kaldığı gözlemlenmiştir. Oysa, davacı ... Yönetimi kesinleşen tahdide dayalı olarak dava açmıştır. Mahkemece dava konusu edilen yerin, kısmen ya da tamamen kamulaştırma sahası dışında bulunabileceği yeterince araştırılmadan ve bu durumda tapu sahibi gerçek kişinin de davalı olacağı düşünülmeden, pasif dava ehliyeti yokluğundan gerekli taraf teşkili sağlanmaksızın ve işin esasına girilmeksizin davanın reddi yönünde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Usûl hukuku bakımından pasif husumet ehliyeti, subjektif bir hakkın kendisinden istenebileceği, o hakka uymakla yükümlü olan kişi olup, eldeki dava yönünden de kesinleşen tahdit içinde kaldığı iddiasıyla tapu iptali ve tescil davasına konu edilen taşınmaz bölümüne tapuda adına kayıtlı olduğu gerçek kişinin malik olduğu bilinmelidir.
Öyleyse; mahkemece öncelikle davalı taşınmaza ait kamulaştırma harita ve tutanakları, taşınmazın bulunduğu yeri gösterir orman kadastro haritasına uygulanmak suretiyle, taşınmazın dava edilen bölümü tam olarak tespit edilmeli, eğer taşınmazın tahdit içinde kalan bölümünde kamulaştırmaya konu bir alan bulunduğu tespit edilirse, mahkemece öncelikle, husumet yaygınlaştırılarak davaya ... Genel Müdürlüğünün de katılımı sağlanmalı, daha sonra işin esasına girilmelidir." şeklindedir.
- 2 -
2017/7062 - 2018/2012
Mahkemece bozma kararına uyulduktan ve ... Genel Müdürlüğü davaya dahil edildikten sonra, davanın kabulü ile ...... köyü 101 ada 213 parsel sayılı taşınmazın 09/07/2012 tarihli fen bilirkişi krokisinde (A) harfi ile işaretli 3762,00 m² ve (B3) harfi ile işaretli 205,50 m² kısımlarının tapu kayıtlarının iptali ile orman niteliği ile Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalılar ... ve ... Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kesinleşen orman tahdidine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 6831 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılarak 10/08/2006 tarihinde ilân edilen, 10/02/2007 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması bulunmaktadır. Yörede tapulama çalışmaları 26/04/1975 tarihinde kesinleşmiştir.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi kurulu tarafından kesinleşmiş orman tahdit haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan uygulama ve araştırma sonucunda çekişmeli taşınmazın (A) ve (B3) bölümlerinin kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kaldığı ve Anayasanın 169. maddesi gereğince ormanların kamulaştırmaya konu edilemeyeceği anlaşıldığına ve yazılı biçimde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen 36/A maddesi gereğince davalılardan onama harcı alınmasına yer olmadığına ve alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 20/03/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.