1. Hukuk Dairesi 2016/11726 E. , 2019/4499 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davalı ... yönünden davanın husumet nedeni ile reddine, davacı ... yönünden husumet nedeniyle reddine, diğer davacılar yönünden davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili ve davalı ... vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedelin tahsili isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan...."nun 127, 164, 371, 384, 902, 905, 907, 839, 458 ve 485 parsel sayılı taşınmazları kız çocuklarından mal kaçırma amacıyla davalı olan oğlu ... lehine davalı ...’a temlik ettiğini, mirasbırakanın taşınmazları satma ihtiyacının olmadığını, davalı ...’ın da taşınmazları alacak ekonomik gücü bulunmadığını ileri sürerek, tapu, kayıtlarının iptali ile mirasçılar adına payları oranında tescilini, olmadığı takdirde bedelin tahsilini istemişlerdir.
Davalılar, ...’in devrilerle ilgisi olmadığını, ....’ın ise mirasbırakan ... ve oğlu ... ile hiç bir bağının olmadığını, dava konusu taşınmazları 1952 yılından itibaren ailesi kullandığı için satın aldığını, taşınmazları alacak ekonomik gücü olduğunu ve satışların gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece...“davanın tereke adına açıldığı ve dava dışı ... isimli mirasçı bulunduğu halde, dava dışı mirasçının olurunun alınmadığı ya da miras şirketine temsilci atanmadığı, davanın görülebilirlik koşulunun gözardı edildiği" gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacıların taleplerini payları oranında tescili yönünde düzeltmeleri üzerine dava tarihinde davalı ...’in kayıt maliki olmadığı gerekçesiyle hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, davacı ... yönünden mirasçı olmadığı gerekçesiyle davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davacılar yönünden temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan...’nun 18.03.2012 tarihinde öldüğü geriye mirasçı olarak oğlu ... ile ölü kızı ....’nin çocukları ..., ...., ..., .... ve ...’in kaldığı, ...’nün 127, 485, 839, 905 ve 907 parsel sayılı taşınmazları 25.12.1997 tarihinde ...’e, ...’in de 29.07.2010 tarihinde tekrar ...’ye temlik ettiği,
Şükrü’nün de 127, 485, 839, 905, 907, 164, 371, 384, 902 ve 458 parsel sayılı taşınmazları 04.08.2010 tarihinde ...’a devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nin 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, dinlenen davacı tanığı temlikin muvazaalı olduğu yönünde beyanda bulunmamış, davalı tanıklarının bir kısmı ise temlikin gerçek satış olduğunu beyan etmişlerdir. Mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgu da ortaya konulamamıştır. Davacılar temlikin muvazaalı olduğu iddiasını yöntemince kanıtlayamamışlardır. Salt bedeller arasındaki oransızlık ise tek başına muvazaanın delili değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.