Esas No: 2019/10159
Karar No: 2019/11112
Karar Tarihi: 24.09.2019
Hırsızlık - konut dokunulmazlığının ihlali - mala zarar verme - Yargıtay 17. Ceza Dairesi 2019/10159 Esas 2019/11112 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlali, mala zarar verme
Hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından sanık ..."ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142/1-b, 116/1, 151/1 ve 62/1. (üç kez) maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis, 5 ay hapis ve 3 ay 10 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına, cezalarının, anılan Kanunun 58. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/04/2015 tarihli ve 2014/205 Esas, 2015/186 Karar sayılı kararlarını müteakip sanığa 5237 sayılı Kanun"un 142/1-b maddesi gereğince verilebilecek temel cezanın suç tarihi itibarıyla 2 yıl olarak yazılması gerekirken sehven 3 yıl olarak yazıldığından bahisle temel cezanın 2 yıl olarak belirlenip anılan Kanun"un 62/1. maddesi gereğince yapılan indirim neticesinde sanığın 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/04/2015 tarihli ve 2014/205 esas, 2015/186 ek kararına karşı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 05/07/2019 tarihli ve 94660652-105-34-7743-2019-Kyb sayılı “Kanun Yararına Bozma” talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başavcılığının 12/07/2019 tarihli ve 2019/73384 sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İstem yazısında;
“1-İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/04/2015 tarihli ve 2014/205 esas, 2015/186 sayılı kararı yönünden;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 58/1. maddesinde "Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır." hükmünün yer alması karşısında, somut olayda sanığa atılı suçun 01/02/2013 tarihinde işlendiği, tekerrüre esas alınan İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinin 04/02/2010 tarihli 2008/921 esas, 2010/41 sayılı ilamın ise suç tarihinden sonra 29/09/2015 tarihinde kesinleştiği anlaşılmakla, anılan ilamın tekerrüre esas alınmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasında,
2-İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/04/2015 tarihli ve 2014/205 esas, 2015/186 ek kararı yönünden;
Anılan Mahkemenin 09/04/2015 tarihli ve 2014/205 esas, 2015/186 sayılı kararı ile dosyadan el çektiği gözetilmeden, dosyayı yeniden ele alarak yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal değerlendirme:
I-İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/04/2015 tarihli ve 2014/205 Esas, 2015/186 Karar sayılı Kararlarına İlişkin Olarak İhbarnamenin (1) No’lu Bozma İstemi Açısından;
5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 tarihli ve 3-2 Esas ve Karar sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağan üstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir.(Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarihli ve 2/29-56 Esas ve Karar sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kesinleşen bu karar veya hükümlerdeki aykırılıklar başka suretle giderilmesi mümkün olmadığı takdirde, ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilebilecektir.
CMK’nin 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde, hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir tereddüte yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık aynı kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya hatalı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır. CMK"nun 264. maddesinde ise, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merci tarafından, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 10. maddesine göre tebligatın, öncelikle muhatabın beyan ettiği, en son adrese yapılması, bu adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilip bu adrese tebligatın yapılması, bilinen en son adres ile adres kayıt sistemindeki adres aynı ise MERNİS adresi olduğu belirtilmeksizin adres kayıt sistemindeki adres esas alınarak, Tebligat Kanunu"nun 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, aynı Kanun"un 21/2. maddesi uyarınca adres kayıt sistemindeki adres bilinen en son adres olarak kabul edilerek merci tarafından, tebligata, Tebligat Kanunu"nun 23/1-8 ve Tebligat Kanunu"nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 16/2. maddesi hükümlerine göre, “Tebligat çıkarılan adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olduğundan, tebliğ imkansızlığı durumunda, tebligatın, Tebligat Kanunu"nun 21/2. maddesine göre bu adrese yapılması” gerektiğine dair şerh düşülerek tebliğ işlemlerinin tamamlanması gerekmektedir.
Anılan Kanunun "Adres Değiştirmenin Bildirilmesi Mecburiyeti" başlıklı 35. maddesi ise;
"Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
(Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
(Değişik fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./11. md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.
(Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.
(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır." şeklindedir.
Tebligat Kanunu"nun 35. maddesinde yapılan bu değişiklikten önce, değiştirilen ikinci fıkra; "(Değişik fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./11. md.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve yeni adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi, tebliğ tarihi sayılır." şeklinde, dördüncü fıkra ise; " (Ek fıkra: 06/06/1985 - 3220/12 md.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, taraflar arasında yapılan, imzası resmi merciler önünde ikrar olunmuş sözleşmelerde belirtilen adresler ile kamu kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, ticaret sicillerine ve esnaf ve sanatkarlar sicillerine verilen en son adreslerdeki değişiklikler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır." biçiminde düzenlenmiştir.
Tebligat Kanununun “Adres Değiştirmenin Bildirilmesi Mecburiyeti” başlıklı 35/1. maddesinde “Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kazai merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır” denildiği, 6099 sayılı Kanun’la değişik ikinci ve üçüncü fıkralarında ise, “Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilmediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. Bundan sonra yapılan eski adrese çıkarılan tebliğler yeni muhataba yapılmış sayılır” hükümlerine yer verildiği; görüldüğü üzere, 6099 sayılı Kanun’la 7201 sayılı Kanun"un 35. maddenin birinci fıkrasında herhangi bir değişiklik yapılmadığı, bu yüzden yargı mercileri tarafından yürütülen faaliyetler sırasında, muhataba ilgili madde gereğince çıkarılan tebligattaki adrese daha önce tebliğle ulaşılmış olması ilgili maddenin uygulanmasının ön koşulunu oluşturmaktadır. Bu aşamadan sonra artık muhatap, yargı merciince bilinen adresini değiştirmesi halinde yapmış olduğu değişikliği yargı merciine bildirmek zorundadır.
Sonuç olarak mahkemece, 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 10., 21. ve 35. maddelerindeki düzenlemeler gözetilerek öncelikle muhatabın adres kayıt sistemine yazılı adresleri araştırılarak buradaki adreslerine tebligat yapılması sağlanmalıdır. Adres kayıt sisteminde adresleri bulunmadığı taktirde, adres araştırması yapılarak adres tespiti yoluna gidilmeli ve tespit edilecek adreslerine tebligat yapılmalıdır. Tüm bu araştırmalar ile de bir sonuca varılamadığı taktirde muhataba ilanen tebligat yapılmak suretiyle tebligat tamamlanmalıdır.
II-İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/04/2015 tarihli Ve 2014/205 Esas, 2015/186 Karar sayılı Ek Kararına İlişkin Olarak İhbarnamenin (2) No’lu Bozma İstemi Açısında;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.09.2007 tarihli, 2007/8-125 Esas, 2007/186 Karar sayılı kararında açıklandığı gibi, adı geçen hükümlü hakkındaki temyiz edilmeden kesinleşen ilk hüküm, ancak suç tarihinden sonra yürürlüğe giren yasalar yönünden uyarlama yargısının konusu olabilir ve genel yargı ile uyarlama yargısı birlikte yürütülemez. Kesinleşen bir hükümden sonra yeniden kurulan ikinci hüküm hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde olduğundan hukuken varlık kazanmayan bir kararın kanun yararına bozma istemine konu edilmesi de mümkün değildir.
Diğer yandan, hukuk sistemimizde hukuken geçersiz nitelikteki kararların kendiliğinden yok sayılmasını düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Bu tip kararlar, olağan veya olağanüstü kanun yolları vasıtasıyla, hukuken geçersiz olduklarına ilişkin bir tespit yapılmadıkça şeklen varlıklarını koruyacaktır. Aksi durum, mahkeme kararlarının bağlayıcı olduğuna dair Anayasa"nın 138. maddesine uygun düşmeyeceği gibi, subjektif ve keyfi yaklaşımlarla kararların uygulanmaması gibi hukuka uygun olmayan sonuçların doğmasına da yol açabilecektir.
İnceleme konusu somut olayda:
I-İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/04/2015 tarihli ve 2014/205 Esas, 2015/186 Karar sayılı Kararlarına İlişkin Olarak İhbarnamenin (1) No’lu Bozma İstemi Açısından;
Sanığın yokluğunda verilen 09/04/2015 tarihli hükümlerin, sanığın bilinen en son adresi olan “Yenişehir Mah. ... Apt. No:37/6 Beyoğlu/İstanbul” adresine tebliğ edilmeden doğrudan MERNİS adresi olduğu belirtilen “... Mah. ... Apt. No:53/6...” adresine 24.04.2015 tarihinde tebliğe çıkarıldığı, adresin kapalı olması sebebiyle Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre tebliğin yapıldığı, bu tebligatın usulsüz olduğu, 23.05.2015 tarihinde de aynı adrese çıkartılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi üzerine, 17.06.2015 tarihinde, aynı adrese Tebligat Kanununun 35. maddesine göre yapılan tebligatın da usule uygun olmadığı;
Bilinen en son adresi ile MERNİS adresi aynı olan katılana da 7201 sayılı Tebligat Kanununun 10. ve 21/1. maddesine göre normal tebligat çıkarılıp iade olunan tebligat bulunmadığı halde, aynı Kanunun 21/2. maddesi uyarınca yapılan tebligatın usulsüz olduğu;
İkincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna ancak hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde başvurulabilmesi karşısında; öncelikle 09.04.2015 tarihli kararın usulüne uygun olarak sanığa ve katılana tebliğ edilmesi ve temyiz kanun yoluna başvurulması halinde gereğine tevessül edilmesi, temyiz kanun yoluna başvurulmaması halinde ise, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 05/07/2019 tarihli ve 94660652-105-34-7743-2019-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12/07/2019 tarihli ve 2019/73384 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesine konu hukuka aykırılık açısından yeniden kanun yararına bozma talebinde bulunulması gerekmektedir.
II-İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/04/2015 Tarihli Ve 2014/205 Esas, 2015/186 Karar sayılı Ek Kararına İlişkin Olarak İhbarnamenin (2) No’lu Bozma İstemi Açısından;II-İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/04/2015 Tarihli Ve 2014/205 Esas, 2015/186 Karar sayılı Ek Kararına İlişkin Olarak İhbarnamenin (2) No’lu Bozma İstemi Açısından;
İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/04/2015 tarihli ve 2014/205 Esas, 2015/186 Karar sayılı kararları ile sanığın hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verildiği ve mahkemenin bu kararlarıyla dosyadan el çektiği gözetilmeden dosyayı yeniden ele alarak verdiği 15/04/2017 tarihli ek kararıyla, sanığın 5237 sayılı Kanun"un 142/1-b, 62/1. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine şeklinde tavzihine karar verilmiş ise de, mahkemece tavzihine karar verilen bu hata “Maddî yanılgı” ya da “Yazım hatası” olarak değerlendirilip tavzih yoluyla düzeltilemeyeceğinden, söz konusu ek kararın yok hükmünde olduğu ve hukukî değerinin bulunmadığı tespit edilerek hukuken varlık kazanmayan bu karara yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ VE KARAR:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içerikleri yerinde görülmediğinden, açıklanan nedenlerle, anılan hususlara yönelik Kanun Yararına Bozma istemlerinin AYRI AYRI REDDİNE, dosyanın Adalet Bakanlığına iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 24/09/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.