22. Hukuk Dairesi 2012/9699 E. , 2013/3888 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
AVUKAT ...
DAVA : Taraflar arasındaki, kıdem, ihbar tazminatı, fazla çalışma ile ulusal bayram genel tatil ücretinin ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 19.02.2013 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat .... geldi. Karşı taraf adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkete ait işyerinde santral memuru olarak 04.12.2004 tarihinde çalışmaya başladığını, davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olan Kayhan Tatış tarafından tacize uğradığını, bu durumu muhasebe müdürü ..."ya iletmesi üzerine davacının 29.04.2010-05.05.2010 tarihleri arasında yıllık izne çıkarıldığını, ancak davalının iznini 30.05.2010 tarihine kadar uzattığını, izne çıkarıldığına ilişkin belgeyi almak üzere işyerine gelen davacıya Kayhan Tatış tarafından hakaret edildiğini ve tehditlerde bulunulduğunu, bununla ilgili suç duyurusunda bulunulduğunu, daha sonra ...."a gerçek dışı isnatlarda bulunması ve diğer çalışanlar hakkında asılsız konuşmalar yapması sebep gösterilerek davacının iş sözleşmesinin haksız feshedildiğini iddia ederek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, ücret, hafta tatili çalışma ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti, resmi ve dini bayram ücreti alacaklarının faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; davacının, müdür sekreteri yapılması talebinin reddedilmesi üzerine müvekkili şirketin yönetim kurulu üyesi Kayhan Tatış hakkında gerçek dışı, düzmece ve çirkin iddialarla suç duyurusunda bulunduğunu, yönetim kurulu üyesinin isnat edilen suçu işlemediğinin kamera kayıtları ve diğer delillerle sabit olduğunu, yönetim kurulu üyesinin ise davacının iddia ettiği saatler arasında okulda olmadığını, bu sebeplerle davacının sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu"nun 25/II-b bendi uyarınca işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnatlarda bulunması sebebiyle feshedildiğini, davacının alacağı bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı işçinin iş sözleşmesinin davalı işverence haklı bir sebep yokken feshedildiği, davacının diğer taleplerine ilişkin alacakları da bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı işçinin iş sözleşmesinin davalı işverence haklı sebeple feshedilip feshedilmediği konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı Kanun’un 25. maddesinin II. bendinin “b” alt bendinde; “İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması” iş sözleşmesinin feshinde işveren açısından haklı sebep olarak sayılmıştır.
Davacının da iş sözleşmesinin şirket yönetim kurulu üyesi hakkında gerçek dışı ve suç teşkil eder nitelikteki isnatlarda bulunduğu, ayrıca iş yerinde huzur kaçırıcı konuşmaları ve bazı kişiler hakkındaki asılsız dedikoduları olduğu gerekçesiyle 4857 sayılı Kanun’un 25/II-b hükmü uyarınca feshedilmiştir.
Dosya içeriğine göre, davacı hakkında iftira suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.
Öncelikle somut bir olayla ilgili olarak ceza yargılaması ve hukuk yargılaması arasındaki ilişki genel olarak dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde ortaya konulmuştur. Anılan maddeye göre, “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” denilmektedir. Benzer düzenleme karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde de yer almaktadır. Bu hükümlerde kısaca, hukuk hakimin ceza ve hukuk yargılamasının kendisine özgü kuralları bulunması sebebiyle ceza mahkemesinde yapılan işlemler ve verilen kararlarla kural olarak bağlı olmadığı ifade edilmek istenmiştir. Ancak söz konusu hükümlere dayanılarak ceza mahkemesince yapılan, maddi vakıaların tespiti ile sanığa yüklenen eylemin sabit olup olmadığına ilişkin belirlemelerin hukuk hakimini bağlamayacağı söylenemez. Çünkü aksinin kabulü halinde aynı olayla ilgili olarak yargı tarafından iki farklı gerçeklik oluşturulmasına zemin hazırlanması söz konusu olur ki bu durumun benimsenmesi mümkün değildir.
Somut olaya dönülecek olunursa; yapılan açıklamalar ışığında, mahkemece söz konusu ceza davasının akıbeti araştırılarak dava devam ediyorsa sonucunun beklenmesi, sonuçlanmışsa ceza davası dosyasının aslının ya da onaylı bir örneğinin dosya kapsamına dahil edilerek tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi neticesinde davacının iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedilip feshedilmediğinin belirlenmesi gerekirken bunun yapılmayarak eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı ve yapmışsa miktarı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği kabul edilmelidir.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazı kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazı kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir.
İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazı kayıt ileri sürülmemesi, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Somut olayda; davacının çalışma sistemi ile çalışma süreleri bakımından davacı tanıklarının beyanları arasında farklılık olduğu gözlemlenmektedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda sadece davalıyla aralarında derdest alacak davası bulunan ve birbirleri lehine tanıklık yaptıkları anlaşılan davacı tanığı ...’in beyanları dikkate alınarak davacının fazla çalışma süreleri belirlenmiştir. Oysa davacı vekili tarafından da beyanlarına itiraz edilmeyen diğer davacı tanığı ...’un davacının çalışma sürelerine ilişkin beyanları ile davalı vekilinin davacının Pazar günü çalışmasının 09:30-20:00 saatleri arası olduğuna dair açıklaması ve bu açıklamayı doğrulayan davalı tarafça dosyaya ibraz edilen nöbet çizelgesine göre davacının fazla çalışma sürelerinin belirlenmesi dosya kapsamına uygun düşmektedir. Davacının fazla çalışma sürelerinin ve buna bağlı olarak fazla çalışma ücretlerinin bu açıklamalar ışığında tespit edilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde fazla çalışma ücretlerine hükmedilmesi isabetsizdir.
Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 990,00 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 26.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.