1. Hukuk Dairesi 2016/11576 E. , 2019/4624 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ :TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’in 1211 parsel sayılı taşınmazını 08.12.2005 tarihinde dava dışı ...’ye, ...’in 1211 parselden ifraz edilen çekişme konusu 1448 parsel sayılı taşınmazı 22.12.2010 tarihinde dava dışı ...’a, ...’in de 08.08.2011 tarihinde mirasbırakanın torunu olan davalı ...’e devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, dava dışı ... ve ...’in çekişme konusu taşınmazı hiç kullanmadıklarını ileri sürerek, tapunun iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, dede yadigarı olan taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını, taşınmaz üzerindeki binayı kendisinin yaptırdığını, bu binalar üzerinde davacıların hak iddia edemeyeceklerini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muris muvazaası davalarında pay oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; ‘’ ... miras bırakanın mirasçısından mal kaçırma amacıyla yaptığı temliki işlemler bakımından miras bırakanın iradesi ile mirasçıların yararının çatıştığı kuşkusuzdur. Bunun sonucu olarak da, her bir mirasçının kendi hakkı yönünden üçüncü kişi sıfatıyla miras payı oranında tapu iptali-tescil isteğinde bulunabilmesine olanak tanınmıştır. Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir. ...’’ gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1926 doğumlu mirasbırakan ..."in 15.04.2009 tarihinde ölümü ile mirasçı olarak davacı kızları ... ve ... ile dava dışı oğulları ... ve..."in kaldıkları, davalı ..."un..."in oğlu olduğu, mirasbırakan ..."nin 1211 parsel sayılı taşınmazını 08.12.2005 tarihinde satış suretiyle dava dışı ..."ye temlik ettiği, 1211 parsel sayılı taşınmazın 20.11.2006 tarihinde ifraz edilmesi ile 1450, 1449 sayılı parseller ve çekişme konusu 1448 parsel sayılı taşınmazın oluştuğu, ..."in 1148 parsel sayılı taşınmazı 22.12.2010 tarihinde dava dışı İbrahim"e, İbrahim"in de 08.08.2011 tarihinde davalı..."a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dinlenen davacı tanık beyanlarından ilk el ..."e yapılan temlikin mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmamaktadır. Bir an aksi kabul edilse bile ikinci el konumundaki İbrahim"in kim olduğu bilinmemektedir. Bir başka ifade ile kötüniyetli olduğu kanıtlanmış değildir. İyiniyetli kişlerden mal edinen şahsın mirasbırakanın torunu olması tek başın işlemin muvazaalı olduğunu göstermez. Tüm bu somut bilgiler yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde muvazaa iddiası kanıtlanmış değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.