3. Hukuk Dairesi 2019/2434 E. , 2019/5181 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; taraflar arasında davalı Özel Güvenlik Şirketinin İzmir Şubesini açmak konusunda 27.09.2005 tarihli protokol ve protokolü tadil eden 18.03.2006 tarihli sözleşme bulunduğunu, bunlara göre davacının eğitim hizmeti vermeye başladığını, davalının merkezi olarak ihale ile aldığı güvenlik hizmetinin de İzmir işlerini yaptığını, İzmir"de yapılan ve %50 davacıya pay verilmesi gereken güvenlik hizmetinden doğan alacağın davalıdan talep edilmesi üzerine davalının, sözleşmeye aykırı olarak davacıyı devreden çıkardığını, sözleşme ile aldığı yetkilerini iptal ettiğini, ardından İzmir Şubesini tek yanlı kapatıp, 31.10.2008 tarihli kararla kapanışı Ticaret Siciline tescil ettirdiğini, yapılacak bilirkişi incelemesi ile İzmir Şubesinin bugüne dek ne kadar gelir sağladığının saptanabileceğini belirterek, sözleşme ile alınması gereken bedeller için şimdilik 8.000 TL"nin (sözleşmenin haksız feshi halinde tazminat kâr yoksunluğu vs. talep haklarını saklı tutarak) davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı cevap dilekçesi vermemiş, bilahare vekili aracılığı ile sunulan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde; davacının İzmir"de hangi hizmetler karşılığı ne kadar gelir elde ettiğinin incelenmesi gerektiğini, iddianın aksine davalının merkezden yürüttüğü güvenlik hizmetleri ile davacının ilgisi olmadığını, bunları yaptığına dair belge sunulmadığı, taraflar arasındaki sözleşmelerin merkezden yapılan ve değişik illerde (İzmir dahil) güvenlik hizmet faaliyetlerini içermeyip, İzmir Şubesince bulunan ve sözleşmesi yapılan güvenlik hizmetlerine ilişkin olduğunu, buna uygun olarak imzalanan sözleşmelerden kaynaklanan gelirlerin de paylaşıldığını, bilirkişi raporunda İzmir Şubesince yapılan işlere ait gelir bulunmadığının belirtildiği, ancak sonuç olarak davacı yan lehine gelir alacağı açıklandığını, bunu kabul etmediklerini belirtmiş, yargılamada ise davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; taraflar arasında davalı şirketin İzmir Şubesini açmak ve işletmek konusunda düzenlenen protokol ve sözleşme uyarınca gelirin ne şekilde paylaşılacağının kararlaştırıldığı, bir süre sonra davalının davacının sözleşme ile aldığı yetkilerini iptal ettiği, ardından 19.11.2008 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde de İzmir Şubesinin kapatıldığının tescil edildiği, Ziraat Bankası İzmir Bölge Müdürlüğünün cevabi yazısında da; "davalı şirket ile" banka arasında düzenlenen sözleşmeden sonra, sözleşme yürürlük tarihinden dava tarihine dek geçen sürede verilen güvenlik hizmeti nedeniyle davalı şirkete 2.913.851.13 TL tutarında ödeme yapıldığının bildirildiği, davalı defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesine göre, şubenin kayıtlarının muavin hesaplarda takip edilemediği, şubenin 2006 ve 2007 yıllarında 26.007.48 TL zarar ettiği, Ziraat Bankasından yapılan ödemenin sözleşme gereği %50"sinin davacıya ait olacağı, tüm giderlerden sonra bu miktarın 657.194.69 TL olduğu, ayrıca demirbaşların da yine %50"sinin 1.934.25 TL olduğu, davacıya herhangi bir ihtarname yapılmadan sözleşmenin tek taraflı feshedilmesi nedeniyle davacının toplam 659.128.94 TL zararının bulunduğu gerekçe gösterilmek ve taleple bağlı kalınmak suretiyle davanın kabulü ile 8.000 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verilmiş, hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin ... esas 2014/4970 karar sayılı 27/03/2014 tarihli ilamıyla;
“....Somut olayda; taraflar arasında davalı şirketin, İzmir Şubesini açmak ve işletmek konusunda imzalanan sözleşmeler uyarınca adi ortaklık kurulmuştur. Davacı kar payı ödenmemesi nedeniyle ve adi ortaklığın da feshi sonucunda ve feshin gerçekleşmesi nedeniyle ortaklığın tasfiyesine ilişkindir.
Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir.Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.......Bütün bu açıklamalar ışığında, taraflar arasında düzenlenen iş ortaklığı sözleşmesi ile taraflar arasında geçerli bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunun kabulü zorunlu olup, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekmektedir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Söz konusu bozma ilamı uyarınca mahkemece; bilirkişi raporu doğrultusunda davacının ortaklığın bilançosu, gelirler, maliyet hesapları, giderler, vergiler mahsup edilmekle ortaklıktan kalan alacağının (116.385,79 TL güvenlik hizmeti bedeli ve 8.641,03 TL danışmanlık ve eğitim geliri) 125.026,82 TL olduğu tespit edilmek suretiyle taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile, taleple bağlı kalınarak 8.000,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin davacı tarafın 116.385,79 TL güvenlik hizmeti bedeli ve 8.641,03 TL danışmanlık ve eğitim gelirine hak kazanıldığı belirlenmekle birlikte, davalı tarafça danışmanlık ve eğitim gelirinin kendilerine aktarılmadığına ilişkin itirazda bulunulduğu, davacı vekilinin 17/01/2018 tarihli celsedeki beyanında ise “...davalı tarafın 8.641,03-TL üzerinden yapmış olduğu itiraza karşı da bir diyeceğimiz yoktur, raporun geri kalan kısmında zaten alacağımız mevcuttur,” şeklinde kabulünün gerçekleştiği görülmektedir.
O halde; mahkemece; ortaklığın tasfiyesi sonucu belirlenen 8.641,03 TL’lik danışmanlık ve eğitim gelirine yönelik bedele ilişkin davacı tarafın kabul beyanı dikkate alınarak davacının alacağının belirlenmesi suretiyle hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde gerekçe oluşturularak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin miktardan reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30/05/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.