1. Hukuk Dairesi 2016/12905 E. , 2019/5046 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, bedel isteğinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacılar, maliki oldukları dava konusu 183 ada 13 parsel sayılı taşınmaz ile dava konusu olmayan 74, 109 ve 105 parsel sayılı taşınmazların trampa edilmesi konusunda taşınmaz malikleri ile anlaştıklarını, bu hususta davalı ...’ın da görüşmelere aracılık ettiğini ve taşınmazların trampa edilmesi amacıyla diğer parsel malikleri ile birlikte davalı ...’a vekaletname verdiklerini, ancak davalı ...’ın kendilerinin yaşlı olmasını fırsat bilerek hile ile taşınmazın satış yetkisini içeren vekaletname aldığını ve vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazı iş birliği içerisinde olduğu diğer davalı ...’e satış yoluyla devrettiğini, taşınmazların muvazaalı olarak ve vekalet görevinin kötüye kullanılması sonucu iradeleri dışında satıldığını, herhangi bir satış bedeli de ödenmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tescilini, mümkün olmazsa tespit edilecek bedelin davalılardan tahsilini istemişlerdir.
Davalı ..., davacılar ile dava dışı 74, 109 ve 105 parsel sayılı taşınmaz malikleri arasında yapılan anlaşma gereği davacıların kendisine vekaletname verdiklerini, satışın davacıların bilgisi ve iradesi doğrultusunda yapıldığını, davalı ... ise, davacılar ile diğer davalı ... arasındaki ilişki hakkında bilgisinin olmadığını, taşınmazı pazarlık sonucu bedeli karşılığında satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kayıt maliki olan davalı ...’in diğer davalı vekil İrfan ile el ve işbirliği içerisinde olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle tapu iptal ve tescil isteğinin reddine; dava konusu taşınmazın satış bedelinin davacılara ödenmediği, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı gerekçesiyle tazminat isteğinin kısmen kabulü ile 75.954,90 TL’nin davalı ...’dan tahsiline karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacılar ... ve ... tarafından dava konusu 183 ada 13 parsel sayılı taşınmazı dilediği bedelde dilediği kişiye satma ve satış bedellerini alma yetkilerini de içeren 11.03.2014 tarihli vekâletname ile davalı ...’ın vekil tayin edildiği, çekişme konusu taşınmaz 1/2’şer pay ile davacılar ... ve ... adına kayıtlı iken vekil İrfan’ın taşınmazı 25.05.2014 tarihinde diğer davalı ...’e satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; hem davacı tanıkları hem de davalı tanıkları dava dışı kişilere ait 74, 109 ve 105 nolu parseller ile dava konusu 183 ada 13 nolu parselin takas edilmesi amacıyla davalı ...’ın vekil tayin ediliğini bildirmişlerse de, 11.03.2014 tarihli vekâletnamede satış yetkisi de verildiği açıktır. Diğer davalı ... taşınmazı 50.000 TL’ye satın aldığını savunmuşsa da, 50.000 TL’yi ödediğini usulünce kanıtlayamadığı gibi mahkemece gerçek değer keşfen 75.954,90 TL olarak saptanmış olup, akitteki bedel gözetildiğinde davacıların zararlandırıldıkları açıktır. Bu durumda temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiği sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca; iptal tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07/10/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.