10. Hukuk Dairesi 2019/2291 E. , 2020/1919 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum ve davalı şirket vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın, davacı Kurum ve davalı şirket vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Dava, 14.12.2007 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalıya bağlanan peşin değerli gelir, sosyal yardım zammı ve tedavi giderinden oluşan kurum zararının rücuen tahsili istemine ilişkindir.
II- CEVAP:
Davalı Kurum vekili, davacı talebinin net olması nedeniyle belirsiz alacak davası açılamayacağını, çırak konumunda istihdam edilen sigortalının, sadece istifleme işi yapması gerekirken, kendi isteği ile kesme işini yaptığını ve dolayısıyla kusurlu olduğunu, iş göremezlik ve kusur oranlarını kabul etmediklerini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir
III- MAHKEME KARARI:
A- İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince; davanın kabulü ile, 84.246,52 TL. nin gelir bağlama onay, tahsis ve ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
B- BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince taraf vekillerinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar karar verilmiştir.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı Kurum vekili, kazanın meydana gelmesinde asıl ve tam kusurlunun işveren olduğunu, davalı şirket vekili ise, kusur oranını ve hesap raporunu kabul etmediklerini belirterek, kararı temyiz etmişlerdir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Kazanın meydana geldiği tarih itibari ile yürürlükte bulunan 506 sayılı Yasa kapsamında davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Yasanın 26. maddesindeki, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22. maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (Anayasa Mahkemesinin 23.11.2006 tarihli ve E:2003/10 K:2006/106 sayılı Kararı ile bu fıkrada geçen “sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” bölümü iptal edilmiştir.) Kurumca işverene ödettirilir.…İş kazası veya meslek hastalığı, 3. birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3. kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.” düzenlemesine göre; davaya konu iş kazasında kusurlu olanlar davacı Kurumun rücu alacağından kusurları karşılığı sorumludur.
Kusur raporlarının, 506 sayılı Yasanın 26., 4857 sayılı Yasanın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Yasanın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar...” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
Buna göre; işverenin ve üçüncü kişilerin iş kazasındaki kasıt veya kusurunun tespiti amacıyla; iş kazasının oluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğu gerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi, işveren ve diğer ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi gerekir.
Bu kapsamda; 6331 sayılı Kanunun 37’nci maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu"nun 77’nci maddesi uyarınca, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluktan konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü"nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin işe uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
İnceleme konusu davada; 14.12.2007 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelir, sosyal yardım zammı ve tedavi giderlerinin rücuen tahsilinin talep edildiği, dosyada alınan 07.07.2014 tarihli heyet bilirkişi kusur raporunda; davalı işverenin %90, sigortalının %10 oranında kusurlu bulunduğu, mahkemece; kusur raporu esas alınarak davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayın, mobilya ve ağaç doğrama işi yapılan işyerinde 14.12.2007 tarihinde ve saat 08.30 sıralarında hızar makinesinde meydana geldiği, çırak konumunda çalışan sigortalın ...’in hızarda lata kesilmesi işine yardım ettiği, iki ustanın şerit testere tezgahında 20X10X300 cm ebadında kerestelerden lata kestikleri, sigortalının şerit testerenin arka tarafında durduğu, görevinin kesilen lataları uygun bir yere istiflemek olduğu, bu esnada ustalardan birinin lavaboya gittiği, sigortalının kesilecek kerestenin bir tarafından tutarak testereye yerleştirmeye çalıştığı, kerestenin diğer ucundan ise usta ...’nın tuttuğu ve yerleştirmeye çalıştığı, sigortalının sol eliyle kesilecek keresteyi şerit testerenin bıçağına itelediğinde çalışmakta olan bıçağın sol el parmaklarını kestiği, sigortalının 30,2 oranında sürekli işgöremezlik durumunda kaldığı anlaşılmaktadır.
İşverenin, üçüncü kişilerin ve sigortalının iş kazasındaki kasıt veya kusurunun tespitinde iş kazasının oluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğu gerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi, işveren ve diğer ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin bu şekilde belirlenmesi gerekir.
1- Mahkemece dosyadaki 07.07.2014 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulmuş ise de, kusur tespiti için yeterli araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dava dışı usta ...’nın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı inceleme raporundaki müfettişe verdiği ifade kapsamında, davaya konu iş kazasında usta ... ’in de kusur durumunun irdelenerek (sigortalı ...,...’in birlikte çalıştıkları, usta Mehmet’in sigortalıya yönelik talimatı olup olmadığı, işe müdahalesine göz yumup yummadığı hususları araştırılmak suretiyle) yeniden kusur raporu alınması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi uygun olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
2- Dava dışı usta ...’ya kusur verilmemesi halinde bile, kazanın oluşumunda sigortalıya verilen aidiyetlere göre (sigortalının 01.12.2007 tarihinde işe giriş bildirgesinin verildiği, davaya konu iş kazasının ise 14.12.2007 tarihinde meydana geldiği, ancak dosya kapsamından sigortalının işyerinde yaklaşık 6 aydır çalıştığı anlaşılmakla kıdemi dikkate alındığında) sigortalıya bir miktar daha fazla kusur verilmesi gereği üzerinde durulmaması da uygun olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
Yukarıdaki maddi ve hukuki olgular ile iş kazasının oluş şekli, usta ...’in kusur durumu, sigortalının kıdemi ve dolayısıyla kusur durumu da göz önüne alınarak olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden ihlal edilen mevzuat hükümlerini, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçları irdeleyen, bu bağlamda işverenin, sigortalının ve tespiti halinde usta ...’nın kusur aidiyet ve oranlarını gerekçeleriyle belirleyen, denetime elverişli kusur raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yetersiz bilirkişi raporuna dayalı, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurularının esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, 03.03.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.