10. Hukuk Dairesi 2010/13791 E. , 2012/3554 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, itirazın iptali ile icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
506 sayılı Kanun hükümlerine göre, 21.09.2004 – 21.12.2005 tarihleri arasında 1068993, 22.12.2005 – 25.11.2006 döneminde 1025621, 02.03.2007 – 31.07.2007 tarihleri arasında ... sicil numaralı işyerleri yönünden adına bildirim ve prim ödemeleri gerçekleştirilen davalının, anılan bir kısım zorunlu sigortalılık ve buna karşılık gelen sürelerinin, davacı Kurumca hazırlanan 25.10.2007 tarihli rapora dayanılarak iptal edildiği, gerçekleştirilen iptal işlemiyle geçersiz duruma gelen dönemde hastalık sigortası hükümleri kapsamında sağlanan sigorta yardımları tutarının yersizliği gerekçesiyle davalıdan geri alınması için hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümleri gereğince icra takibi başlatıldığı, 02.09.2009 günü ödeme emrini tebellüğ eden davalı tarafından borca ve takibe 03.09.2009 tarihinde yasal süresi içerisinde itiraz edilmesi üzerine duran takip sonrasında 07.10.2009 günü işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanunun 32 – 42. (dahil) maddelerinde hastalık sigortası hükümleri düzenlenmiş olup, 32’nci maddede sağlanan yardımlar, 33’üncü maddede sağlık yardımlarının kapsamı, 34’üncü maddede sağlık yardımlarının süresi, 35’inci maddede eş ve çocuklara sağlık yardımı yapılması, 36’ncı maddede gelir ve aylık almakta olanlar ile aile bireylerine sağlık yardımı yapılması, 42’nci maddede ana ve babaya sağlık yardımı yapılması yönünde düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, anılan Kanunun “Sigortalı sayılanlar” başlığını taşıyan 2’nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, “Sigortalı sayılmıyanlar” başlıklı 3"üncü maddede, kimlerin bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları ve hangi kişiler hakkında da bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır. 6’ncı maddede, çalıştırılanların, işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olacakları, sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümlerinin sigortalının işe alındığı tarihten başlayacağı bildirilmiştir. Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; iş sözleşmesine (hizmet akdine) göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3’üncü maddede belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmamasıdır. Bununla birlikte hizmet akdi, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanununun 313 – 354. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre sözleşme; işçinin belirli veya belirsiz bir zaman süresince hizmet görmeyi, iş sahibinin de kendisine ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, sözleşmenin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve maddelerinin düzenleniş şekline göre, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekmektedir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.
Diğer taraftan; sigortalı statüsünde bulunmayan, sigortalı niteliği taşımayan bir kimsenin sigortalılık süresinden söz etme olanağı bulunmamaktadır. Olağan olarak sigortalılık niteliği, taraflar arasında iş sözleşmesi ilişkisinin kurulması ve çalışmaya/çalıştırılmaya başlanması ile kazanılmakta olup, yazılı olarak düzenlenen veya sözlü olarak benimsenen sözleşme ile birlikte, sigortalılığın oluşumu yönünden eylemli (fiili = gerçek) çalışma olgusunun varlığının da kanıtlanması gerekmektedir. Kuruma verilen ve çalışmayı (hizmeti) ortaya koyabilecek belgeler; gerek 506 sayılı Kanunda, gerek 5510 sayılı ...Kanununda, gerekse anılan Kanunlara dayanılarak hazırlanan ... açıklanmış olup, sigortalılıktan söz edilebilmesi için, eylemli çalışmanın varlığı, hizmet tespiti davaları yönünden kabul edilen yöntem ve ilkelere uygun biçimde saptanmalıdır. Bu tür sigortalı hizmetlerin belirlenmesine ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunlu olup, mahkemece, tarafların gösterdiği/sunduğu deliller ile yetinilmemeli, 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri esas alınarak kendiliğinden araştırma ilkesi benimsenmeli, sigortalılığın kabulü ve hüküm altına alınabilmesi için mutlak koşul niteliğindeki hizmet akdinin ve eylemli çalışmanın varlığı ortaya konulmalıdır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde, mahkemece, Kurum tarafından düzenlenen raporun aksinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle karar verilmiş ise de, yargılama aşamasında hiçbir inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, dolayısıyla toplanmayan kanıtlar nedeniyle dosya içeriğinin hüküm kurmaya elverişli olmadığı belirgindir. Öncelikle
belirtilmelidir ki, Kurumca, sigortalılık niteliği taşınmamasına karşın gerçeğe aykırı olarak bildirim yapıldığı belirlenen tescil ve sigortalılık kayıtlarının iptali olanaklı olup, iptal işleminin dayanağını oluşturan bilgi ve belgelerde yer alan bulgu ve yargılar aksi sabit oluncaya kadar geçerli bulunmakla, dolayısıyla, anılan tespitlerin aksinin kanıtlanması mümkündür. Bu bakımdan; davalı hakkında hangi gerekçeyle, hangi tarihler yönünden sigortalılığın iptali işleminin gerçekleştirildiği Kurumdan sorularak taraflar arasındaki uyuşmazlığın çerçevesi ile icra takibine konu yapılan borcun ait olduğu dönem açıklıkla belirlenmeli, yöntemince inceleme ve araştırma yapılmalı, 25.10.2007 tarihli rapor ve ekleri ile iptal edilen çalışmaların kayıtlı olduğu işyeri dosyaları ve bu işyerlerinde tutulan davalıya ait belgeler getirtilmeli, rapordaki tespit, görüş ve bulguların aksinin aynı derecede somut, inandırıcı, gerçeklere dayalı delillerle kanıtlanması gerektiği gerçeğinden hareketle, dava konusu döneme ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerinde bildirimleri yapılan sigortalılar tanık sıfatıyla dinlenilerek ayrıntılı ve aydınlatıcı ifadeleri alınmalı, ayrıca, aynı çevrede faaliyet yürüten işverenler ve bunların çalıştırdığı kimseler yöntemince belirlenerek bilgi ve görgülerine başvurulmalı, belirdiği takdirde anlatımlar arasındaki çelişkiler giderilmeli, elde edilen bilgi ve belgelerin tanık ifadelerinde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği üzerinde durulmalı, davalı ile dava dışı işverenler arasında hizmet akdi (iş sözleşmesi) ilişkisinin unsurlarıyla birlikte bulunup bulunmadığı, eylemli çalışma olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği tüm açıklığıyla ortaya konulmalı, böylelikle toplanan kanıtlar değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davalıya geri verilmesine, 01.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.