10. Hukuk Dairesi 2010/15739 E. , 2012/5178 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Dava, davacının 13.01.1997 – 30.06.2006 dönemi sürekli çalışmasına karşın eksik bildirilen hizmetlerinin tespiti ile bu işyerinde meslek hastalığına yakalandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, meslek hastalığına ilişkin talebin tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine, hizmet tespitine ilişkin davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
5510 sayılı .... maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi, yada, çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, hizmet sözleşmesinin askıda olduğu sürelerde dahil (mevsimlik çalışma, askerlik vs.gibi) kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda dava tarihinden itibaren beş yıl geriye gidilerek 07.08.2001 tarihinden itibaren haftada üç gün çalıştığı esas alınarak davanın kısmen kabulüne, bu tarih öncesi istemin ise, hak düşürücü süre nedeniyle, reddine karar verilmiştir. Yukardaki açıklamalar ışığında, çalışmanın kesintisiz olması durumunda, hizmet akdinin mevsimlik çalışma veya hava koşulları nedeniyle askıda olduğu sürelerde dahil, hak düşürücü sürenin dolmayacağı açıktır. Öte yandan tanık beyanlarına göre, havaların yağmurlu veya soğuk olduğu günlerde çalışılamadığı gibi, belirli sayıda briket imal edildikten sonra satılamaması durumunda da, çalışmaya ara verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, bu husus üzerinde durularak, çalışmanın sürekli olup olmadığı, kışın çalışmaya ara verilip verilmediği, haftada ortalama kaçgün çalışma olduğu belirlenip, sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak, elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, tarafların vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalılardan ..."e iadesine, 19.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.