11. Ceza Dairesi 2019/4215 E. , 2019/7172 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
5271 sayılı CMK’nin 231/8-son cümlesi hükmü uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 17.02.2010 tarihinden itibaren deneme süresi içinde işlenen ikinci suç tarihi olan 14.08.2014 tarihine kadar dava zamanaşımının durduğu gözetilerek yapılan incelemede;
Hükmün açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK"nin 86/2. maddesi uyarınca hükmolunan basit yaralama suçu olduğu; 6763 sayılı Kanun"un 35. maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 254. maddesi “uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir” şeklinde değiştirilmiş ise de 5237 sayılı TCK’nin 86/2. maddesinde düzenlenen yaralama suçunun değişiklikten önce de uzlaşma kapsamında olduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25/10/2018 tarihli, 2018/4-394 Esas ve 2018/478 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 5271 sayılı CMK’nin 253/18 maddesi gereği “uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilmez” hükmü karşısında yeniden uzlaşma yoluna gidilemeyeceğinden, tebliğnamedeki bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
Sanığın olay tarihinde Irak"tan ülkemize ... plakalı aracında fueloil yüklü olarak giriş yaptığı sırada, sahte tartım fişi, beyanname ve buna bağlı olarak sahte CMR belgeleri düzenleyip kullanarak 3900 Kg fueloil getirdiği ve bu suretle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia olunduğu olayda; sanığın savunmalarında ... plakalı araçta şoförlük yaptığını, Irak"tan fueloili nasıl getirdiyse İskenderun"a aynı şekilde boşaltma yaptığını, Türkiye"ye geldiğinde kantar tartımından sonra kantar fişini kantarcıdan aldığını, bu fişi belgeleri ile birlikte iş takipçisine verdiğini, onların da belgeleri kendisine geri getirdiğini, kantar fişinde değişiklik yapmadığını belirterek suçlamayı kabul etmemesi; sanığın imza ve yazı örnekleri alındığı ancak suça konu belgeler üzerinde herhangi bir bilirkişi incelemesi yaptırılmaması, yargılama devam ederken 29.11.2005 tarihli karar ile dosyanın Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2004/82 Esas sayılı dava dosyası ile birleştirildiği, sonrasında mahkemenin 23.01.2007 tarihli kararı ile sanığın dosyasının tefrikine karar verildiği, dosya arasında sadece 2004/82 Esas sayılı dava dosyasının bir kısım duruşma tutanaklarının bulunduğu, yapılan araştırma ve incelemelere dair diğer belgelerin dosyaya alınmadığının anlaşılması, suça konu belgelerin mahkemece incelenmemesi ve aldatma niteliğini haiz olup olmadıklarının tartışılmaması, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 9/3. maddesinde yer alan ""lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir"" hükmü karşısında, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK"nin ilgili bütün hükümlerinin olaya uygulanıp, leh ve aleyhteki hükümleri ayrı ayrı ele alınarak, ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın tespiti gerekirken, bu ilkelere uyulmadan ve anılan şekilde karşılaştırma yapılmadan 5237 sayılı Yasa hükümleri uygulanarak denetime imkan vermeyecek şekilde mahkumiyet hükmü kurulması karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; belgede sahtecilik suçlarında aldatma niteliğini bulunup bulunmadığının takdirinin hakime ait olduğu gözetilerek öncelikle suça konu belge asıllarının duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, yasal unsurları taşıyıp taşımadığının ve aldatma niteliğini haiz olup olmadıklarının tartışılması; Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2004/82 Esas sayılı dava dosyasının duruşmaya getirtilerek incelenmesi ve bu davayı ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin dosyaya eklenmesi; suça konu belgelerde yer alan yazı ve imzaların sanığın eli ürünü olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması; 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK"nin ilgili bütün hükümlerinin olaya uygulanıp, leh ve aleyhteki hükümleri ayrı ayrı ele alınarak, ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın tespitinden sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.10.2019 tarihinde hükmün açıklanma koşullarının oluştuğuna dair ön sorun yönünden üye ..."ın kaşı oyu ile oy çokluğuyla, diğer yönlerden oy birliği ile karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİDİR
Dairemizin 10/10/2019 tarih, 2019/4215 Esas, 2019/7172 Karar sayılı çoğunluk görüşüne aşağıdaki sebepten muhalifim.
Sanığın 765 sayılı TCK"nin 346. maddesi yollamasıyla 342/1, 80, 59. maddeleri gereğince 1 yıl 11 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, 5271 sayılı CMK’nin 231. maddesi uyarınca Hükmün Açıklanması suretiyle kurulan Şırnak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24/01/2019 tarih 2018/620 Esas, 2019/70 Karar sayılı kararı usul ve yasaya aykırıdır.
Sanık hakkında aynı mahkemece 31.12.2019 tarih 2009/405 Es- 2009/506 Karar sayıyla verilen hükmün CMK’nin 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Deneme devresi içinde sanık hakkında Cizre 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 29.03.2018 tarih 2017/76 Esas, 2018/275 Karar sayı ile 5237 sayılı TCK’nin 86/2, 62, 52/2. maddeleri uyarınca doğrudan 2.000 TL APC ile cezalandırılmasına ilişkin kesin olarak verilen hükme istinaden ilgili mahkemesine ihbarda bulunulduğu görülmüştür.
Kesin olarak verilen kararların olağan yargı yolu içinde temyiz incelenmesine konu edilmesi mümkün değildir. Ancak şartların varlığı halinde kanun yararına bozma suretiyle hukuka aykırılığın giderilmesi mümkündür. Dolayısıyla etkin bir yargısal denetime tabi olmayan kesin hükümlerin hükmün açıklanmasına dayanak alınması mümkün değildir. Bu durum iç hukukumuzun bir parçası olan İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesinin 6/2. maddesine güvence altına alınan Masumiyet Karinesinin ihlali niteliğindedir.
Bu sebeblerle anılan mahkeme kararının öncelikle hükmün açıklanma koşullarının bulunmadığı sebebi ile bozulması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun (hükmün açıklanma koşullarının oluştuğu yönündeki) görüşüne katılmıyorum. 10.10.2019