1. Hukuk Dairesi 2017/4017 E. , 2019/5844 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ ... HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın davanın reddine karar verilmiş, anılan kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1. maddesi gereğince istinaf isteğinin esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.11.2019 Perşembe günü saat 10.50 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl dava vekalet görevinin kötüye kullanılması ve sahtecilik hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil, birleştirilen dava sahteliğin tespiti ve vekaletnamenin iptali istemlerine ilişkindir.
Davacı, oğlu olan davalı ... "ın ... ada ... parsel sayılı taşınmazın tadilat ve kira işlemleri için vekaletname gerektiğini söylemesi üzerine 06.03.2009 tarihli vekaletnamenin tanzim edildiğini ancak davalı ...’in taşınmazı anılan vekaletname ile davalı ...’ya devrettiğini, vekaletnamenin düzenlenmesi için notere ve sağlık ocağına gittiğini hatırlamadığını, imza kullandığı için vekaletnamedeki parmak izinin kendisine ait olmadığını, davalıların birbirlerini tanıyan kişiler olup el ve işbirliği içerisinde hareket ettiklerini, satış bedelinin de ödenmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile adına tesciline, birleştirilen davada; dava konusu taşınmazın devrine esas 06.03.2009 tarihli 9031 yevmiye numaralı vekaletnamenin sahte olduğunu, sahte vekaletnameyi düzenleyen notere karşı dava açılması için mahkemece verilen yetki ile bu davayı açtığını ileri sürerek anılan vekaletnamenin sahteliğinin tespiti ile iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., taşınmazı bedelini ödeyerek aldığını, üzerindeki binanın 40 yıllık eski bir bina olduğunu, birleştirilen davada davalı ..., vekaletnamenin tanıklar huzurunda usulüne uygun olarak düzenlendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Asıl davada davalı ... cevap dilekçesi sunmamış, duruşmada davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, usulüne uygun olarak tanzim edilen vekaletname doğrultusunda taşınmazın temlik edildiği ve davalı ...’nın kötüniyetli olduğunun kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, anılan kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.1. maddesi gereğince istinaf isteğinin esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... 15. Noterliğinin 06.03.2009 tarih ve 9031 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile davacının maliki olduğu taşınmazları dilediği kişiye dilediği bedelde satması yetkisini içeren genel bir vekaletname ile davalı oğlu ..."ı vekil tayin ettiği, davalı ...’in de anılan vekaletname ile dava konusu taşınmazı davalı ...’ya 03.06.2009 tarihinde 78.000-TL bedelle devrettiği, soruşturma dosyasında Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesinden alınan 23.09.2016 tarihli rapor uyarınca vekaletnamedeki parmak izinin davacıya ait olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, vekaletnamenin sahteliğinin tespiti ile iptali isteklerine ilişkin birleştirilen davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere, maddi vakıayı bildirmek taraflara, hukuki nitelendirme yaparak olayı çözümlemek hakime aittir. İddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı, zira vekaletnamenin hile ile alınıp kullanıldığı iddiasının vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasını da kapsadığı açıktır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda; davacı, davalı ...’in tadilat işlemleri için vekaletname aldığını ancak dava konusu taşınmazı birlikte hareket ettiklerini ileri sürdüğü diğer davalı ...’ya temlik ettiğini ileri sürmüş ancak mahkemece yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve değerlendirme yapılmadan vekaletnamenin sahte olarak düzenlenip düzenlenmediği hususu üzerinde durularak bir karar verilmiştir.
Hal böyle olunca, öncelikle taşınmazın güncel tapu kaydının getirtilmesi, davacının dinlenmeyen tanığının dinlenmesi, davalı ...’nın tanık deliline dayandığı dikkate alınarak davalı ...’ya tanıklarını bildirmesi için süre verilmesi ve isimlerin bildirilmesi halinde davalı tanıklarının dinlenmesi, 09.09.2009 tarihli duruşma sırasında davalı ...’in makbuz ve ibraname ibraz ettiğini bildirdiği ve mahkemece sunulan belgenin emanete alınmasına, suretinin dosyaya konulmasına karar verildiği ancak dosyada anılan belge ya da belgelerin bulunmadığı anlaşıldığından bu belgelerin de suretleri dosya arasına alınarak bir değerlendirme yapılması ve yukarıda açıklanan ilke ve olgular gözetilerek toplanan ve toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının bu yöne değinen temyiz itirazının kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/11/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.