Davacı vekili; işverence geçersiz ve hukuka aykırı şekilde iş sözleşmesinin yazılı herhangi bir sebep göstermeksizin feshedildiğini belirterek, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.
Davalı taraf duruşmaya gelmediği gibi cevap dilekçesi de vermemiştir.
Mahkemece davalı tarafa usule uygun tebligatın yapıldığını ve davaya ilişkin sözlü ve yazılı beyanda bulunulmadığını, davalı tarafça feshin geçerli veya haklı nedenle olduğunun kanıtlanması gerektiği, herhangi bir delilin ileri sürülmediğinden yapılan feshin geçersizliğine davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; tebligatın usulüne uygun yapılmadığını davalının şirket olduğunu ve yetkili kişiye, yetkili kişi bulunmadığı takdirde bu işlerle görevlendirilmiş çalışana, görevlendirilmiş çalışan bulunmadığın takdirde çalışan memur veya işçisine tebliğ yapılması gerektiği belirtilmiş ise de bu usule uyulmadığını, Seval Yılmaz"ın sekreter olduğunu ve bu işlerle görevlendirilmiş eleman olmadığını davanın reddini savunmuştur.
Yargılamanın hukuka uygun ve sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunmanın özgürce ileri sürülebilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, öncelikle tarafların yargılamadan haberdar edilmeleri ile olanaklıdır. Hasımsız davalar hariç olmak üzere, dava dilekçesi ile duruşma gün ve saati karşı tarafa tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan davaya bakılamaz ve yargılama yapılamaz.
Davanın tarafları ile vekillerinin davaya ilişkin işlemleri öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin kendilerine bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın yapıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal hakları kısıtlanmış olur.
Yargılama sırasında yapılan tebliğlerle ilgili tebliğ mazbatalarının ve ilgili diğer belgelerin dosyaya konulması gerekir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve bu Kanunun uygulanması için çıkarılan Tüzük hükümleri tamamen şeklidir ve titizlikle uygulanması gerekir. Bir davada yapılan tebligatların usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını hâkim kendiliğinden denetlemelidir. 19.01.2011 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun ile Tebligat Kanununda esaslı değişiklikler yapılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/21-866 esas, 2011/752 karar sayılı kararında;" ...... 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 12. ve 13. maddeleri ile Tebligat Tüzüğü’nün 17. ve 18. maddelerinde tüzel kişilere tebligatın yapılma usulü açıklanmış; Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2007 tarihli ve 2007/12-200 esas, 2007/187 karar, 30.12.2009 tarihli ve 2009/12-563 esas, 2009/600 karar ile 13.05.2009 tarihli ve 2009/12-184 esas, 2009/187 karar sayılı ilamlarında da aynı husus vurgulanmıştır.
Somut olayımızda Anonim şirket olan davalı şirkete meşruhatları içeren duruşma gün saat bildirir dava dilekçesi ekli tebligat davalının adresinde daimi çalışan S. Y. imzasına tebliğ edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunda belirtildiği üzere dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğine ilişkin tebligat parçasında başkaca herhangi bir açıklamaya yer verilmediği gibi, anonim şirketin yetkili temsilcisinin veya ondan sonraki yetkili kişinin adreste olup olmadığının araştırılıp araştırılmadığı ve nedenleri de şerh edilmemiştir.
7201 sayılı Kanun"un 12. ve 13. maddeleri uyarınca, tüzel kişilere tebliğ yetkili temsilcilerine, bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır. Temsile yetkili kişinin herhangi bir nedenle tebliğ yapıldığı sırada işyerinde bulunmaması veya bizzat alamayacak durumda olması halinde, kendisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürüne, bu da mümkün değilse, tüzel kişinin o yerdeki memur veya işçilerinden birine yapılmalıdır. Bu sıraya uyulması kanuni zorunluluk olup, aksi takdirde tebligat usulsüz sayılacaktır. Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gerekir. Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında değerlendirildiğinde, dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğ işlemlerinin, yasal mevzuat kapsamında yöntemince yapılmadığı ve bu nedenle geçersiz olduğu açıktır.
Bu nedenle, davalıya Anayasa’nın 36. maddesinde de açıklanan savunma hakkını kullanabilmesi için dava dilekçesi ve davetiyenin Tebligat Kanunu ve ilgili tüzük hükümlerine uygun şekilde tebliğ edilmesi zorunludur. Kamu düzenine ilişkin bu yönün gözardı edilerek, davalının yokluğunda yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 23.03.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.