20. Hukuk Dairesi 2016/8460 E. , 2018/3588 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVALILAR : ... - Fakıuşağı KTK
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ..., 04.03.2008 günül dilekçesinde sınırlarını bildirdiği ... köyü ... mevkiinde bulunan her biri 3000 m2 yüzölçümündeki iki parça taşınmazların, tapuda kayıtlı olmadığını, genel kadastroda tapulama dışı bırakılan bu taşınmazların 1963 yılında babası ... tarafından imar ihya edilip tarım alanı olarak kullanılmaya başlandığını, 20 yıl önce bir bölümüne zeytin diktiğini, 8-10 yıl öncede diğer parçaya zeytin diktiğini ve sonra kendisine bağışladığını, yararına imar ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğunu iddia ederek Medeni Kanunun 713. maddesi hükmüne göre adına tescilini istemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne, Osmaniye ili, Fakıuşağı köyünde bulunan 02.06.2008 tarihli krokili raporda (A) ile gösterilen 4207,75 m2 bölümün ve (E) ile gösterilen 2175,72 m2 bölümlerin davcı Ahmet oğlu ... adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm ... tarafından temyiz edilmekle Dairenin 14/09/2009 gün 10661-13209 E.K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Çekişmeli taşınmaz genel kadastoroda tesbit dışı bırakılma nedenine ve çevresindeki taşınmazların niteliğine göre orman sayılan yerlerden olup olmadığı araştırılmamıştır.
Ne var ki; yörede 1956 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sonucunda düzenlenen ve bir örneği dava dosyasına getirtilen davacı adına tapuda kayıtlı olan dava dışı 218 sayılı parselin kadastro tesbit krokisinde, çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın, bu yerde 1956 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında fundalık ve taşlık arazi niteliğiyle tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. HGK’nın 21.01.2004 gün 2004/8-15-7 ve 12/05/2004 gün 2004/8-242-292 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede arazi kadastrosu 1956 yılında 5602 sayılı Kadastro Kanunu yürürlüğü sırasında yapıldığı ve davaya konu taşınmazın tespit dışı bırakıldığı tartışmasızdır. Burada halledilmesi gereken sorun, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın hangi nitelikte tespit dışı bırakıldığı konusudur.
3402 Sayılı Kadastro Kanununun uygulanmaya başladığı 10/10/1987 tarihten önce 2613, 5602 ve 766 sayılı kanunların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilan edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tespit dışı bırakılmışlardır. Bir diğer anlatımla; arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, ancak bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır (766 Sayılı Yasanın madde 46/3). Bölgede orman kadastrosu yapılmamışsa, arazi kadastrosunun yapılacağı bölgedeki, ormanların sınırlandırılması Orman Yönetiminden istenmiş, İdarenin orman sınırlarını belirlemesinden sonra arazi kadastro ekipleri bu sınırlamayı esas almak suretiyle, belirlenen orman sınırına girmeden arazi kadastro çalışmalarını yürütmüşlerdir. Bu uygulama, 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürülmüş, 3402 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra ise anılan Kanunun 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her olaya olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan yasa hükümlerinin uygulanması gerekir. Bu nedenle; somut olayın 5602 sayılı Kanun hükümleri gereğince irdelemesi yapılıp uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi zorunludur.
-2-
2016/8460 - 2018/3588
1956 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazla birlikte bu taşınmazların bitişiğinde bulunan arazi bölümlerinin tespit dışı bırakıldığı, çekişmeli taşınmazların bitişiğindeki ya da yakınındaki arazi bölümünün ise tarım arazisi niteliğiyle hak sahipleri adına tespit ve tescil edildikleri anlaşılmaktadır. 2004 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazın da içerisinde yer aldığı arazinin orman tahdit hattı dışında kaldığı, yapılan uygulama ile belirlenmiştir.. Arazinin konumu ve davalı taşınmaz ile orman arasında ayırıcı bir unsurun olmayışı ve arazi kadastrosunun yapıldığı yıllardaki kadastro ekiplerinin ormanlarla ilgili yukarıda anlatılan çalışma yöntemleri gözönünde bulundurulduğunda, davaya konu taşınmazların yer aldığı arazi bölümünün de orman olarak tespit dışı bırakıldığının kabulü zorunlu bulunmaktadır. Her ne kadar bilirkişi ve tanıklar taşınmazın öncesinin orman olmadığını, üzerinde imar- ihyayı gerektirecek nitelikte maki veya benzeri bitki örtüsünün bulunmadığını, taşınmazların davacı tarafından 30 - 40 yıldır kullanıldığını ifade etmişlerse de, kadastro işlemi olan tesbit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma uygun düşmeyen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Mevcut deliller karşısında taşınmazın öncesinin orman olmadığı, bunu iddia eden tarafça maddi ve kesin delillerle kanıtlanması gerekir. Davacı taraf, taşınmazın öncesinin orman olmadığını kesin delillerle kanıtlayamamıştır. 6831 sayılı Orman Kanununun 1. maddesi gereğince, "Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır." zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Yine, HGK’nın 24/10/2001 gün ve 2001/8-964-751 sayılı ve 13/02/2002 gün ve 2002/8 - 183- 187 sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tesbit harici bırakılan yerlerde, yukarıda yazılı gerekçelerle orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği kabul edilmiştir.
Bu nedenlerle; davaya konu taşınmazın öncesi orman olup bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilemez. Zilyetlikle mülk edinme koşulları oluşmadığı gibi, dava konusu taşınmaz 6831 sayılı Kanunun 05/11/2003 gün ve 4999 Sayılı Yasa ile değişik 7. maddesi gereğince "herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan orman" olması nedeniyle yeniden orman sınırları içine de alınabilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişinin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ve gerekçelerle kabul yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.” denilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulmasının ardından yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, genel kadastroda tapulama dışı bırakılmış olan tapusuz taşınmazın Medeni Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapuya tesciline ilişkindir.
Taşınmazların bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 1952-1956 yıllarında yapılıp 18.01.1956 tarihinde kesinleşmiş, çekişmeli taşınmazlar tespit harici bırakılmıştır.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde dava tarihinden önce 2011 ilâ 2004 yıllarında yapılıp 22.03.2004 ilâ 22.09.2004 tarihleri arasında ilan edilen orman kadastrosu ve 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması vardır.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 08/05/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.