10. Hukuk Dairesi 2013/25387 E. , 2014/26187 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Bodrum 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :07.11.2013
No :2012/780-2013/965
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava; 18.1.2003 tarihinde davalı tarafından taksirle öldürülen sigortalının hak sahiplerine bağlanan ölüm aylıkları ve cenaze gideri nedeniyle uğranılan Kurum zararının bakiyesinin tahsili istemine ilişkin olup, Davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanunun 63 ve 70. maddeleridir.
Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.1479 sayılı Kanunun 70/2. maddesinde, “Bu Kanuna dayanılarak Kurumca açılacak, tazminat ve rücu davaları ile prim alacakları davaları 10 yıllık zamanaşımına tabidir.” hükmüne yer verilmiş olup, konuya ilişkin özel düzenleme niteliğindeki bu hüküm genel hükümlere oranla uygulama önceliğine sahip bulunduğundan, Borçlar Kanununun 60. maddesinin uygulanma olanağı yoktur.
Zamanaşımının hangi tarihten itibaren işlemeye başlayacağı konusunda; özel kanun olan 1479 sayılı Kanunun anılan maddesi hükmünde açıklık bulunmaması karşısında; başlangıç tarihinin belirlenmesinde “zamanaşımının alacağın muaccel olduğu zamandan başlayacağı”na ilişkin Borçlar Kanununun 128. maddesi hükmü esas alınmalıdır.
Bu durumda ise; Kurumun 63. maddesine dayalı rücu alacağının; gelir ya da aylığın bağlandığı ve bu işlemin yetkili makamca onaylandığı, masrafların yapıldığı tarihte mi yoksa zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte mi muaccel olacağı konusunun çözümlenmesi gereği açıktır. Anılan konuda sonuca ulaşılabilmesi için de, öncelikle davacı Bağ-Kur’a 63. maddeye göre tanınan rücu hakkının hukuksal temelinin ne olduğu üzerinde durulmalıdır. Dairemizin ve Yargıtay’ın son yıllardaki yerleşmiş içtihadına göre Bağ-Kur’un sözü edilen rücu hakkı; hukuki nitelikçe, halefiyet ilkesine dayandığına ilişkin yasada açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle
kanundan doğan, Kurumun sigortalı ya da hak sahiplerine tanınan haktan bağımsız olarak kullanılabileceği basit rücu hakkı vasfındadır. Bu bağlamda; belirtilen nitelikteki bağımsız rücu hakkının; başkasına ait bir borcu ödeyen kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik tazminat niteliğinde yeni bir talep hakkı olması itibariyle de; bu hak, rücu hakkı sahibinin şahsında doğduğu anda, alacak muaccel hale gelecek ve yeni bir zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
Hal böyle olunca; Bağ-Kur’un rücu alacağı; sigorta olayının meydana gelmesiyle değil, gelir ya da aylık bağlanmasının onaylandığı masrafın yapıldığı tarihte muaccel olacak ve yasada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır.
Davaya konu somut olayda; zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin, aylıkların Kurumun yetkili organınca onaylandığı 10.6.2003 tarihi, cenaze giderinin ödeme tarihinin ise 23.6.2003 tarihinde ödenmiş olmasına göre, 11.9.2012 tarihinde açılan davada istenen alacak bakımından zamanaşımı süresinin geçmediği, fakat 10.10.2013 tarihinde ıslah edilen tutar bakımından zamanaşımı süresinin geçtiği gözetilerek, davanın esasına girilerek, yapılacak değerlendirme ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 11.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.