3. Hukuk Dairesi 2018/4231 E. , 2019/7407 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, mülkiyeti hazineye ait olan taşınmazın davalıya 07.03.2008 tarihli kira sözleşmesi ile 3 yıllığına kiraya verildiğini, kira sözleşmesinin 06.04.2011 tarihinde sona ermesine rağmen taşınmazın davalı tarafça tahliye edilmediğini, bu sebeple 2888 sayılı Devlet İhale Kanununun 75.maddesi uyarınca davalının idari yoldan 08.03.2012 tarihinde tahliyesinin sağlandığını, sözleşmenin 17. maddesinde kira sözleşmesinin sona ermesi veya feshi halinde taşınmazın idareye teslim edilmemesi durumunda geçen her gün için cari yıl kira bedelinin %1"i oranında ceza ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davalının 07.04.2011 ile 08.03.2012 tarihleri arasında kiralananı haksız kullanımı devam ettiğinden 112.493,76 TL ceza bedeli ödemesi gerektiğinden söz konusu bedelin 08.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, kira sözleşmesinde kararlaştırılan cezai şartın ifaya ekli cezai şart niteliğinde olduğunu, davacının kiralananı teslim borcunu ihtirazı kayıt ileri sürmeksizin kabul ettiğinden cezai şart alacağını talep edemeyeceğini ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalının taşınmazı teslim borcunun davacı tarafından ihtirazı kayıt ileri sürülmeksizin kabul edildiği, kira sözleşmesinin 17.maddesinde düzenlenen alacağın cezai tazminat alacak niteliğinde olmadığı, davacının geciken süre için 2886 sayılı yasanın 75.maddesi uyarınca ecrimisil talep etme hakkının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Anılan karar 6.Hukuk Dairesinin 2015/4735 Esas- 2016/1050 Karar sayılı ve 17.02.2016 tarihli kararı ile “ Dava konusu olayda ise sözleşmenin 17. maddesindeki hüküm ifaya ekli cezai şart niteliğinde değildir. Bu nedenle tahliye/teslim tutanağında ihtirazı kayıt bulunmaması davacının sözleşmenin 17. maddesi gereğince tahliye tarihine kadar belirlenecek cezai şart alacağını istemesine engel değildir. Bu durumda mahkemece T.B.K. 182/son maddesi gereğince cezai şartın aşırı olup olmadığı tartışılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar vermesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.” gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra verilen 13/03/2018 tarihli son kararında; davanın kısmen kabulü ile takdiren 10.000,00 TL cezai şart bedelinin 16/04/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, kira sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağı talebine ilişkindir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacının ve davalının sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacının cezai şart miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sözleşmenin tarafları ceza miktarını tayinde serbest olmakla birlikte hükmedilecek ceza tutarının hak, adalet ve nasafet kurallarına da uygun olması gerekir. TBK"nın 182/son maddesi gereğince, hakim borçluyu iktisaden sarsan ceza miktarını tenkisle mükellef olup, hakim tarafından resen nazara alınması gereken bu hüküm açısından; borca aykırı davranılması yüzünden uğranılan zarar ile tayin edilen ceza tutarı arasında adalet ve hakkaniyet ölçüsünü zedeleyen bir fark bulunmamalıdır. Kararlaştırılan ceza tutarı borçlunun iktisaden sarsılmasını, çöküntüye uğramasını mucip olacak ise indirim isteyebileceği kabul edilmektedir.
Somut olayda davalı, cezai şartın mahvına sebep olacağını ileri sürmektedir. Mahkemece cezai şartın belirlenmesi amacıyla vergi dairesinden davalının yıllık vergi beyannameleri getirtilmiş, aynı zamanda davalının taşınmaz ve taşınır malvarlığı araştırması yapılmıştır. Talep edilen cezai şartın uygulanması ile davalının ekonomik sarsıntı geçirip geçirmeyeceğinin tespiti için mali müşavir bilirkişiden rapor alınmış, raporda sadece davalının vergi beyannameleri incelenmiş, dosyada davalının başka bir geliri olup olmadığına dair bilgi olmadığı, davalının elde ettiği kazanç dikkate alındığında cezai şartın ifasının davalının ekonomik sarsıntısına neden olacağı belirtilmiş, mahkemece rapor esas alınarak davalının 10.000,00 TL cezai şart ödemesine karar verilmiştir.
Cezai şartın indirilmesinde tazmin ve ceza dengesi korunmalıdır. Akdin bir şartını değiştirme yetkisini veren cezai şartın indirilmesi hakkı, hakime istisnai olarak tanınmış bir hak olduğu için hakim, bu hakkını ölçülü olarak kullanmalı, cezai şartın belirlenmesinde tarafların ekonomik durumu, borçlunun ödeme yeterliliği ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması dolayısıyla sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi, borca aykırı davranışın ağırlığı, sözleşmeden beklenen yararın elde edilememesi ve akde aykırı davranılması yüzünden doğan zarar, cezai şartın tazmin ve ceza fonksiyonlarının dengeli olarak korunması prensipleri göz önünde bulundurmalı ve takdir hakkını Yargıtay’ın denetimine olanak vermeye elverişli objektif esaslara dayandırmalıdır. Bu bilgiler ışığında, yalnızca vergi beyannamelerine dayanılarak belirlenen cezai şartın açıklanan niteliklere uygun olmadığı açıktır.
O halde mahkemece, bankalara yazı yazılarak davalının mevduat bilgisinin araştırılması, yine davalıya ait olduğu belirlenen taşınmaz ve taşınır mallar dikkate alınarak davalının ekonomik durumu yönünden ayrıntılı bir inceleme yapılması ve kararlaştırılan cezai şartın makul bir miktarda indirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile itiraza uğrayan rapora dayanılarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3- Davalının faiz başlangıç tarihine yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Davacı tarafından davalıya gönderilen 11.04.2012 tarihli ihtarname ile 112.493,76 TL cezai şartın 30 gün içinde ödenmesi talep edilmiştir. İhtarname davalıya 16.04.2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı, ihtarname tebliğinden itibaren ihtarda belirtilen 30 günlük süre sonunda temerrüde düştüğünden faizin 17.05.2012 tarihinden itibaren uygulanması gerekirken mahkemece 16.04.2012 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi hatalı olup karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle davacının ve davalının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, 2. Ve 3. bentlerde açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK" un 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde davacı için karar düzeltme yolu açık, davalı için karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.10.2019 günü oy birliğiyle karar verildi.