1. Hukuk Dairesi 2020/2728 E. , 2021/3421 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinafı üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile hükmün kaldırılmasına, vekalet ücreti değiştirilerek yeninden hüküm kurulmasına ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, 3915 ada 12 parsel sayılı taşınmazdaki 4 numaralı bağımsız bölümünü eski eşi ...’nin kendisinde mevcut olan vekaletname ile davalı ...’a muvazaalı olarak temlik ettiğini, ... ile davalı ...’ın çok yakın arkadaş olduklarını, temlike dayanak vekaletnamenin temlikten önce Balıkesir 2. Noterliğinin 10.01.2017 tarihli ve 747 yevmiye numaralı azilnamesi ile iptal edildiğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taşınmazı dava dışı ...’den satın aldığını, davacı ile dava dışı ... arasındaki olaylarla ilgili bilgisi bulunmadığını, dava açıldıktan sonra ile görüştüğünü, ...’nin kendisine dava konusu evin aslında kendisine ait olduğunu, halen borcunu ödediğini, evin eşi adına tapuda kayıtlı olmasına rağmen kendisine satış vekaleti verdiğini, vekalet azlinin kendisine tebliğ edilmediğini ve bilgisinin olmadığını, azil olsa satış yapmayacağını, eşinin ve ailesinin tehditleri yüzünden eşinden boşandığını söylediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kayıt maliki davalının iyiniyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin ve davalı vekilinin istinafı üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile hükmün kaldırılmasına, vekalet ücreti değiştirilerek yeninden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı ...’in ..., 2. Noterliğinin 26.02.2004 tarihli ve 3822 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile taşınmaz satış yetkisi de içerir şekilde dava dışı ...’yi vekil tayin ettiği, ... ve ...’nin anlaşmalı olarak boşandığı ve boşanma kararının 22.11.2016 tarihinde kesinleştiği, ...’in ..., 2. Noterliğinin 10.01.2017 tarihli ve 747 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile ...’yi azlettiği, ancak azilnamenin ...’nin eşi olarak davacı ...’e tebliğ edildiği, ...’nin anılan vekaletname uyarınca ...’in maliki olduğu 3915 ada 12 parsel sayılı taşınmazdaki 4 numaralı bağımsız bölümü 24.05.2017 tarihinde davalı ...’a 100.000,00 TL bedelle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir. Ayrıca, olayları bildirmek taraflara, hukuki nitelemeyi tespit ederek uygulanacak kanun hükmünü bulup tatbik etmek hakime aittir.
Eldeki davada, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden yolsuz tescil ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda, davacı dava dışı vekil ...’yi dava konusu taşınmazın temlikinden önce vekaletten azletmiş ise de azilname vekil Remzi’ye değil onun adına davacıya yapılmış olduğundan, azilname sonuç doğurmayacağı için tescilin yolsuz olacağını söylemek mümkün bulunmamaktadır. Ancak davacı aynı zamanda vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasıyla da eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, akraba olmanın tanık beyanının değerini ortadan kaldıracak bir neden sayılamayacağı kuşkusuzdur.
Somut olayda, davalının temlik bedeline ilişkin herhangi bir iddia ve savunmada bulunmadığı, davacı tanıklarının davalı kayıt malikinin dava dışı vekil nin yakın arkadaşı olduğu, davacının halen dava konusu taşınmazda ikamet ettiği yönündeki beyanları ile davalının taşınmazı üzerindeki ipotek ile birlikte satın aldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde davalı kayıt malikinin dava dışı vekil ile el ve işbirliği içerisinde davacıyı zararlandırdıkları sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, vekil tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ve davalının da bunu bilecek konumda olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK"nin 371/1-a maddesi gereğince Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK"nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 21/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.