10. Hukuk Dairesi 2014/22321 E. , 2014/27238 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Gaziantep 3. İş Mahkemesi
Tarihi :08.07.2014
No :2010/91-2014/262
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalılardan Kurum vekilinin tüm, davacı vekilinin ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davalı işverene ait işyerinden 21.01.2009 – 31.03.2009 tarihleri arasında tam gün üzerinden eksiksiz bildirimleri gerçekleştirilen, 21.05.2002-02.08.2003 döneminde askerlik ödevini yerine getiren davacının istemi, 01.03.1999– 31.03.2009 tarihleri arasında hizmet akdine tabi olarak geçmesine karşın Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin bulunmakla, 08.03.2010 günü açılan davada Mahkemece yapılan yargılama sonunda, 01.03.1999-21.05.2002 dönemine yönelik talep hak düşürücü süre nedeniyle reddedilip 25.08.2003-07.11.2006 ve 01.09.2007-20.01.2009 tarihleri arasında çalışıldığına dair karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79. maddesinin 10. fıkrasında, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup, anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki, değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz. Belirtilmelidir ki, uygulama yapılırken, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak beş yıllık sürenin hesaplanması gerekmekte, çalışmaya askerlik ödevi nedeniyle ara verilmesi durumunda, terhis sonrası kabul edilebilir uygun süre içerisinde yeniden işe girildiği takdirde askerlik yapılan süre boyunca hizmet akdi askıda kabul edilerek hak düşürücü sürenin işlemeyeceği dikkate alınmalıdır.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde, aralarında dönemsel sigorta primleri bordrolarıyla bildirimleri gerçekleştirilen sigortalıların da bulunduğu tanıkların bilgi ve görgüsüne başvurulmuş olup uyuşmazlık konusu dönemde askerlik öncesi başlayan hizmetin askerlik ödevi yerine getirildikten sonra da 07.11.2006 tarihine kadar ara vermeksizin sürdürüldüğü kanıtlandığından ve hak düşürücü süre hesabının kesintinin gerçekleştiği 2006 yılı sonundan başlayacağı anlaşıldığından hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı belirgindir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, hak düşürücü süre uygulamasında hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 19.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.