1. Hukuk Dairesi 2019/2871 E. , 2020/4572 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-bedel-tenkis istekli dava sonunda, ilk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafça istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafça yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla duruşma günü olarak saptanan 29.09.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Avukat Kadir İslam Gedik, davalılar Sema Bekleyici vd. vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde bedel, bu da olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan dedeleri Hüseyin ...’ın dava konusu 1022 ada 48 parsel sayılı taşınmazı ihtiyacı olmadığı halde 1977 yılında davalı çocukları ..., ... ve ...(İbişi) arasında paylaştırdığını, mirasbırakan üzerinde de pay kaldığını, taşınmazın 1983 yılında kat mülkiyetine geçtiğini, davalıların alım güçleri bulunmayıp bedeller arasında fark olduğunu, mirasbırakanın gizli bağış amacını örtmek için 6 no’lu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini 2002 yılında davalı kızı Sema’ya satış yoluyla devrettiğini, muris muvazaası söz konusu olduğunu ileri sürerek dava konusu 1022 ada 48 parsel sayılı taşınmazda davalılar adına kayıtlı olan bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmadığı taktirde taşınmazların dava tarihindeki değerleri üzerinden yasal faiziyle birlikte tazminini, bu da olmadığı taktirde saklı paylarının tenkisini istemişlerdir.
Davalılar, davalı ...’ın dava konusu taşınmazı mirasbırakandan değil taşınmazın önceki kayıt maliki olan ...’tan 1.10.1970 tarihinde satın alıp mirasbırakanla birlikte bina inşaa ettiklerini, davalı ... ile ...’nın ise 1977 yılında mirasbırakandan ve davalı ...’dan bedeli mukabilinde bağımsız bölüm satın aldıklarını, alım güçleri bulunduğunu, bina inşaa edilirken banka kredisi kullanan mirasbırakanın krediyi ödeyebilmek ve başkaca yatırım yapabilmek için satış yapmak zorunda kaldığını, mirasbırakanın kredi borcunu bitirdikten sonra eşiyle birlikte dava dışı 7442 parsel sayılı arsayı satın aldığını ve bu taşınmazın halen mirasbırakan adına kayıtlı olduğunu, davalı ...’in 17 yaşından, davalı ...’nın ise 1973 yılından itibaren çalışmaya başladıklarını, temlikin mirasbırakanın ölümünden 37 yıl önce yapıldığını, dava dışı 7442 parsel sayılı taşınmaz üzerine yapılan binanın yüklenici tarafından ayıplı teslim edilmesi nedeniyle mirasbırakanın dava konusu taşınmazdaki 6 no’lu bağımsız bölümün çıplak mülkiyetini 2002 yılında davalı kızı Sema’ya satmak zorunda kaldığını, davalı ...’nın da 1987 yılından beri çalıştığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
İlk derece mahkemesince, iptal tescil ve tenkis koşullarının oluşmadığı, mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiği, mal kaçırma iradesi bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın davacı tarafça istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince, dava konusu taşınmazın davalı ... tarafından 3. kişiden edinilen ½ payı yönünden muris muvazaasından söz edilemeyeceği gibi, gizli bağış iddiası ispatlanamadığından tenkis hükümlerinin de uygulanamayacağı, mirasbırakandan davalılara geçen ½ pay yönünden ise temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak anılan pay bakımından davanın kabulü yönünde yeniden hüküm kurulmuştur.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1925 doğumlu mirasbırakan Hüseyin ...’ın 13.05.2014 tarihinde ölümü üzerine 1996 yılında ölen oğlu Şemsettin’den olma davacı torunları Ali ve Murat ile davalı çocukları ..., ..., ... ve Sema’nın mirasçı kaldıkları, dava konusu 1022 ada 48 parsel sayılı taşınmazın tamamı dava dışı ... isimli kişi adına kayıtlı iken 01.10.1970 tarihinde 1/2’şer paylarla mirasbırakan ile davalı oğlu ...’a satış yoluyla temlik ettiği, mirasbırakan ile davalı ...’ın dava konusu taşınmazın tamamını 340 hisse itibar edip, 140/340’ar paylarını ipkaen üzerlerinde bırakarak 30/340 arsa payını davalı ...’e (İbişi), 30/340 arsa payını davalı ...’ya 26.10.1977 tarihinde satış yoluyla temlik ettikleri, mirasbırakanın ipkaen üzerinde bıraktığı 140/340 arsa payının çıplak mülkiyetini ise 21.03.2002 tarihinde davalı kızı Sema’ya satış yoluyla temlik ettiği, bilahare davalı ...’nın da diğer davalılara pay satışı yaptığı, taşınmazın kat mülkiyetine geçtiği ve bağımsız bölümler oluştuğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK"nun 190. maddesi ile 4721 sayılı TMK"nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, her ne kadar bölge adliye mahkemesince, mirasbırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacı bulunmadığı, bedeller arasında fahiş fark olduğu, satış bedelinin ödendiğinin davalı tarafça kanıtlanamadığı, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle mirasbırakandan davalılara geçen ½ pay yönünden davanın kabulüne karar verilmiş ise de, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın asıl amaç ve iradesinin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılmasının önem arz ettiği, böylesi bir iddianın ileri sürülmesi halinde ispat külfetinin davacı tarafa ait olduğu kuşkusuzdur. Ne var ki, dinlenen davacı tanıklarının mirasbırakan tarafından yapılan temlikle ilgili bilgilerinin bulunmadığı, mirasbırakanın 1996 yılında ölen oğlu Şemsettin’den veya bu oğlundan olma davacı torunlarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgunun ortaya konulamadığı, üstelik davacıların annesi olan ve davacı tanığı olarak dinlenen Lütfiye’nin, davacıların babası Şemsettin ile mirasbırakanın arasının diğer çocuklarla aynı olduğunu ifade ettiği, salt bedeller arasındaki farkın da muvazaanın ispatında yeterli olmadığı, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispatlanamadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalı yanın yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK"nun 371/1-a maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK"nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalılar için 2.540.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, 29/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.