3. Hukuk Dairesi 2017/11033 E. , 2019/781 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dilekçesinde; davalı kurum tarafından davacı site yönetimine ait kuyu suyuna sayaç takıldığını ve ardından 12.363,00 TL"lik faturanın tahakkuk edildiğini, bu faturadan borçlu olmadığının tespiti için açılan davada, davacı sitenin kendi imkanlarıyla açmış olduğu kuyudan elde ettikleri sudan dolayı davalı kurumun bir bedel talep edemeyeceği tespit edilerek davanın kabulüne dair verilen karar kesinleştiği halde davalının aynı uygulamaya devam ederek sonraki tarihlerde de faturalar düzenlediğini, anılan faturaların ihtirazi kayıtlarla ödendiğini, kuyu suyundan çıkarılan suyun kullanıldıktan sonra bitolojik arıtmadan geçirilerek site içi çim ve bahçe sulamasına kullanıldığını, kanalizasyon hizmetinden yararlanılmadığını belirterek davalı kuruma ödenen 39.184,00 TL"nin 12.263,00 TL"sinin ... 2. Tüketici Mahkemesinin 24/11/2011 tarihli kararından itibaren faiziyle, geriye kalan 26.921,00 TL alacağın 22/11/2013 tarihinden itibaren faiziyle birlikte ödenmesini talep etmiştir.
Davalı, İski Tarifeler Yönetmeliğine göre, davacı sitenin abone olması gerektiğini, kurumca yapılan keşifte, site tarafından kullanılmış suların Riva deresine akıtıldığının görüldüğünü, bahçe sulamalarının da arıtılmış sulardan yapıldığını, her abonenin kullandığı kadar atık su ürettiğinin kuşkusuz olduğunu ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davalı kurum tarafından davacı site yönetimince kullanılan kuyu suyuna sayaç takılarak 2010-2013 yıllarında düzenlenen ve ihtirazi kayıtla ödendiği belirtilen çok sayıdaki fatura bedellerinin iadesine ilişkin iddianın davacı tarafından ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, kullanılmış suların uzaklaştırılması bedelinden kaynaklı menfi tespit talebine ilişkindir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun delil ikamesi için avans başlıklı 324. maddesinde; “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.” hükmü getirilmiştir.
03.04.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 45. maddesinde "Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade eder. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan biri avans yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, diğer taraf bu avansı da yatırabilir. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır. Tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerle, kanunlardaki özel hükümler saklıdır." hükmü getirilmiştir.
Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde, karara ulaşmak bakımından, mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler bulunmakta olup, her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile normatif bir değer kazanan bu zaman aralıklarına süre denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzularına, inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nda yer alan sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Tarafların, bu süreler içinde belli işlemleri yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler ikiye ayrılır: Birincisi, kanun tarafından öngörülmüş (cevap süresi, temyiz süresi gibi) süreler olup, bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir. İkincisi ise, hakimin tespit ettiği sürelerdir ve kural olarak bu süre kesin değildir. Kural bu olmakla birlikte HMK"nın 94. maddesi gereği hakim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. (Kuru, Baki/ Arslan Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’ya Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, Ankara 2011, s.749).
Kesin süreye ilişkin ara karar hem hakimi hem tarafları bağlanmakla birlikte kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir. Ancak böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için buna ilişkin ara kararın, yasaya ve içtihatlara uygun şekilde hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık, yorumu zorunlu kılmayacak, yanlış anlamayı önleyecek, ilgili tarafından kolaylıkla anlaşılacak derecede açık, sade ve sınırlı olması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması
durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerekmektedir. ( Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, Altıncı Baskı, ...- 2001, s. 5438 vd.)
Kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; yerel mahkemece, 18.06.2015 tarihli duruşmada, davacı abonenin şehir şebekesi sözleşmesi ve atık su kanal katılım hattının bulunup bulunmadığının sorulmasına ilişkin 1 nolu ara karar kurulmuş, aynı duruşmada 1 nolu ara karar yerine getirildiğinde dosyanın konusunda uzman resen seçilecek bir bilirkişiye tevdine, bilirkişiye takdiren 400 TL ücret takdirine, davacı vekiline bilirkişi ücretini yatırması için HMK"nın 324/2 maddesi gereğince kendisine tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre verilmesine, ara kararın yerine getirilmemesi halinde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının ihtarına şeklinde 2 nolu ara karar kurulmuştur. Davacı vekili tarafından 24.11.2015 tarihinde bilirkişi masrafı mahkeme veznesine yatırılmıştır. Ara kararı takip eden 26.11.2015 tarihli duruşmada mahkemece, 18/06/2015 tarihinde verilen ara karar uyarınca bilirkişi ücretinin belirlenen kesin süre içerisinde yatırılmadığı, bilirkişi ücretinin duruşma tarihine çok yakın bir gün olan 24/11/2015 tarihinde yatırıldığı, bu nedenle dosyanın bilirkişiye gönderilmediği, kesin süre içerisinde bilirkişi ücretinin yatırılmaması nedeniyle davacı vekilinin bilirkişi delilinden vazgeçmiş sayılmasına karar verildiği, davacının davasının da sübut bulunmaması nedeni ile reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Somut olayda, kesin sürenin sonuç doğurabilmesi için, ara kararın usulüne uygun ve eksiksiz olması gerektiği gözardı edilerek mahkemece, 1 nolu ara karara bağlı, yoruma açık ve tereddüt uyandıran kesin süreye ilişkin ara karara dayanılarak bilirkişi ücretinin kesin süreden sonra yatırıldığından bahisle davanın ispatlanamadığından reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK" un 428. maddesi gereğince temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alının temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK" un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.02.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.