10. Hukuk Dairesi 2011/18105 E. , 2013/1750 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, yaşlılık aylığına konan haczin kaldırılması istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmü, davacının temyiz etmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki belgeler okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Öncelikle belirtilmelidir ki; 506 sayılı Kanunun, Primlerin ödenmesi başlığını taşıyan 80. maddesinde, "İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayin sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur... Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51., 102. ve 106. maddeleri hariç diğer maddeleri uygulanır... Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur..." 121. maddesi, "Bu kanun gereğince bağlanacak gelir veya aylıklar ve sağlanacak yardımlar, nafaka borçları ve bu Kanunun 80 inci maddesine göre takip ve tahsili gereken alacaklar dışında haciz veya başkasına devir ve temlik edilemez." hükmünü içermekte olup; 80. maddeye paralel düzenlemeler içeren (Bazı hükümleri dışında 01.10.2008 tarihinden itibaren yürürlüğe giren) 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde; "4. maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öder...Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51., 102. ve 106. maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır... Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma
karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur." 506 sayılı Kanunun 121. maddesine paralel düzenlemeler içeren 93. maddesinde "Bu Kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri, sağlık hizmeti sunucularının genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanması sonucu Kurum nezdinde doğan alacakları, devir ve temlik edilemez. Gelir, aylık ve ödenekler; 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir." düzenlemelerine göre; belirtilen kurum alacaklarının tahsili için yaşlılık aylığına haciz konulabileceklerin işveren veya işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olan ikişiler oldukları belirgindir.
Öte yandan, 6183 sayılı Kanunun “Ödeme emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme emrine itiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir. Görüldüğü gibi; “menfi tespit” niteliğindeki ödeme emrine itiraz/ödeme emrinin iptali davasının yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde açılması zorunlu olduğu gibi, kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun itirazları da üç nedenle sınırlandırılmıştır. Kanun koyucu tarafından, tahsil edilmesi istenen alacak, kamusal nitelikte imtiyazlı olduğundan sürüncemede kalması önlenerek, hızla tahsilinin sağlanması istenmiş, bu nedenle kamu alacağına ilişkin takip kesinleştikten sonra, yeni ve ayrı bir menfi tespit davası açılması yönünde herhangi bir hüküm öngörülmemiştir. Başka bir anlatımla, 6183 sayılı Kanunda, 2004 sayılı Kanunun 72. maddesine koşut bir düzenleme bulunmadığı gibi, 6183 sayılı Kanunda menfi tespit davasına, “Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi” başlıklı, 08.04.2006 günü yürürlüğe giren 5479 sayılı Kanunun 5. maddesi ile değiştirilen 79. maddesinde “… Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna, borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır. …” düzenlemesi ile yalnız üçüncü kişiler yönünden yer verilmiş, bu hak ve olanak, kamu alacağı borçluları için tanınmamıştır. Buna göre; takibin itiraz edilmeksizin/dava açılmaksızın kesinleşmesi veya itirazın/davanın, hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine karar verilmesi durumunda kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda menfi tespit veya geri alım (istirdat) davası açabilmesi olanaksız olup, ancak, koşulları gerçekleştiği ve kanıtlandığı takdirde 506 sayılı Kanunun 84. maddesine dayalı olarak açılacak dava ile primler Kurumdan geri istenebilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 Esas, 2006/249 Karar; 03.10.2007 gün ve 2007/21-623 Esas, 2007/717 Karar, 27.02.2008 gün ve 2008/21-139 Esas, 2008/204 Karar numaralı ilâmlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Yasal yedi günlük süre içerisinde iptali yönünde dava açılmayan ödeme emrine konu borcun kesinleşmesine ilişkin olgunun var olursa, bu kapsamda, kamu borçlusu yönünden 506 sayılı Kanunun 80., 6183 sayılı Kanunun 35. veya mükerrer 35. madde düzenlemelerinin uygulama koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin de irdelenemeyeceği açıktır. Bununla birlikte; 506 sayılı Kanunun “Yersiz olarak alınan primlerin geri verilmesi” başlığını taşıyan 84. maddesinin ilk fıkrasında; yanlış ve yersiz olarak alınmış olduğu anlaşılan primlerin, alındıkları tarihlerden on yıl geçmemiş ise, payları oranında işverenlere ve sigortalılara geri verileceği; ikinci fıkrasında, işverenlere geri verilecek primler için Kurumca yasal faiz ödeneceği ve faizin, primin Kuruma yatırıldığı tarihi izleyen ay başından geri vermenin yapıldığı ayın başına kadar geçen süre için hesaplanacağı açıklanmış ise de, önceki paragraftaki açıklamalar gözetildiğinde, anılan madde anlamında Kurumun geri verme borcunun kapsamına ilişkin olarak, yalnızca prim ve gecikme zammını hesaplama yöntemi yönünden değerlendirme yapılması gerekmektedir. Daha açık anlatımla; Kurumca tahakkuk ettirilen prim ve gecikme zammı tutarının doğru yöntem izlenerek, yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde olması gerektiği şekilde hesaplanıp hesaplanmadığı irdelenip, herhangi bir matematiksel hata yapılıp yapılmadığı saptanacak, 6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde yazılı olan borcun bulunmadığı, kısmen ödendiği veya zamanaşımına uğradığı yönündeki iddialar ileri sürülemeyecek veya dinlenmeyecek, kamu borçlusunun gerçekleştirdiği ödemeler dahi dikkate alınmayacaktır.
Somut olayda, davaya konu Kurum alacağını oluşturan prim ve gecikme zammı borcunun kaynağının davacının işveren veya müştereken ve müteselsilen sorumluluğu gerektiren bir durum olmadığının; 10.09.2004 tarihinde vefat eden işveren oğlunun mirasçısı sıfatıyla sorumluluğu nedeniyle Kurumun icra takibi yaptığının anlaşılmış olması karşısında, davacının yaşlılık aylığına haciz konmasının mümkün olmadığı ve gerektiğinde; her nekadar 04.01.2010 tarihinde davacıya tebligat yapılmış olduğu belirtilmekte ise de; davacı adına düzenlenen ödeme emrinin dosya içerisinde olmadığı anlaşıldığından, davacı adına yöntemine uygun olarak düzenlenen ödeme emri ve tebliği olup olmadığı araştırılmalı ve açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılacak değerlendirmeye göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 11.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.