20. Hukuk Dairesi 2016/8800 E. , 2018/4052 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar ..., ..., ..., ... ve ... tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında ... köyü 107 ada 3 parsel 38632,01 m2, 107 ada 5 parsel 23488,04 m2, 107 ada 7 parsel 1292233,61 m2, 107 ada 8 parsel 25623,87 m2, 107 ada 9 parsel 15577,13 m2 ve 107 ada 11 parsel 49508,04 m2 yüzölçümü ile ... Kadastro Mahkemesinde davalı olmaları nedeniyle nitelikleri ve malik haneleri boş bırakılmıştır.
Davacı Orman Yönetimi, 15.09.2008 tarihli dilekçe ile açtığı davada; 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan çalışmalarda, ... köyünde 101 ada 1 sayılı parselin orman niteliği ile sınırlandırılıp, Hazine adına tesbit tutanağı düzenlenerek kısmî ilâna çıkartıldığını, bu orman parseline bitişik olan taşınmazlar, orman sayılan yerlerden olduğu halde, orman alanı dışında bırakıldığını ileri sürerek bu alanın orman sınırları içine alınarak orman niteliği ile Hazine adına tapuya tescilini istemiş, davaya konu olan yerler hakkında 107 ada 3, 5, 7, 8, 9 ve 11 parsel numarası ile düzenlenen kadastro tesbit tutanakları, kadastro mahkemesinde orman kadastrosuna itiraz davasına konu olduğu nedeniyle mahkemeye gönderilmiş, mahkemece, davanın kısmen kabulü ile dava konusu 107 ada 3 ve 9 sayılı parsellerin orman niteliği ile Hazine adına, diğer parsellerin zilyetleri adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm Orman Yönetimi ile davalılar ... ve... tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 24.06.2013 tarih, 2013/3398 E. - 7107 K. sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında:""Mahkemece yapılan inceleme, araştırma ve uygulama hükme yeterli değildir. Hükme dayanak yapılan orman bilirkişi raporunda; çekişmeli taşınmazlardan 103 ada 3 ve 9 sayılı parsellerin hava fotoğraflarında orman sayılan, diğer parsellerin orman sayılmayan alanda gözüktüğü açıklanmakla birlikte, taşınmazların hava fotoğrafları üzerindeki konumu gösterilmemiştir. Dairemizin geri çevrime kararı üzerine aynı orman bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ekindeki hava fotoğraflarında ise; 103 ada 7 ve 8 sayılı parsellerin de 3 ve 9 sayılı parsellerle aynı görünümde oldukları, bu konuda bir açıklamanın yapılmadığı görülmektedir. Bu durumda, karara dayanak alınan uzman orman bilirkişi tarafından düzenlenen rapor çelişkili olduğundan, taşınmazın öncesinin orman niteliğini belirlemeye yeterli ve kanaat verici olmayıp, bu rapora dayanılarak hüküm kurulamaz. Diğer taraftan 103 ada 7 sayılı parsel, 3402 sayılı Kanunun 14.maddesine aykırı şekilde zilyetlikten 129233 m2 olarak tesbit edildiği halde, bu hususun gözönünde bulundurulmaması da doğru bulunmamıştır. Bu nedenle;
Mahkemece, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalılar yanında, (murisler) yönünden de aynı çalışma alanı içerisinde kayıtsız ve belgesizden başkaca taşınmaz mal tesbit ya da tescil edilip edilmediği tapu müdürlüğü ve ilgili kadastro müdürlüğü ile hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğünden sorulup, aynı Kanunun 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi hükmü gözetilerek sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, toplanacak tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip, ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır"" gereğine değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararı sonrası yapılan yargılama neticesinde, 1-Sübut bulmayan davanın reddine, ... köyü 101 ada 1 nolu parsel içinde kalan krokide (P), (P2), (P3), (P4), (W), (E), (V), (C) ve (J) harfi ile gösterilen yerlerin tespit gibi orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar ..., ..., ..., ... ve ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde 5304 sayılı Kanun ile değişik 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükmüne göre orman sınırlandırması yapılmış, çekişmeli parsel orman alanı dışında bırakılmıştır.
Mahkemece, 08/06/2015 tarihli duruşmada sadece “davanın kabulüne"" karar verilmesine rağmen, gerekçeli kararda ""Sübut bulmayan davanın reddine, ... köyü 101 ada 1 nolu parsel içinde kalan krokide (P), (P2), (P3), (P4), (W), (E), (V), (C) ve (J) harfi ile gösterilen yerlerin tespit gibi orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş"" olup bu hali ile kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturulmuştur.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı HMK"nın 298. (1086 sayılı HUMK"nın 388.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu 6100 sayılı HMK"nın 297/2. (1086 sayılı HUMK"nın 389.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMK"nın 381. maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK"nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukukî varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK"nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargının, hâkimin ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
10.04.1992 tarihli 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni oluşturacağı; bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile karar verebileceği öngörülmüştür. Değinilen ilke ve kanun hükümleri gözardı edilerek kısa kararla çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması bozmayı gerektirmiştir.
Kabule görede dava dilekçesi ile Hazine ve ... Köy Tüzelkişiliği davalı olduğu halde karar başlığında gösterilmemiş olmaları ve davalı ... Abi isimli kişininde karar başlığında gösterilmemiş olması hatalı olup davada taraf olduklarından karar başlığında da gösterilmeleri gerekmektedir ve davalı köyün 6360 sayılı Kanun hükümleri gereğince tüzel kişiliği kaldırılarak mahalle olarak ilçe belediyesine katılması nedeniyle görülmekte olan davada taraf sıfatı kalmadığından bağlı bulunduğu ilçe belediye başkanlığı davaya dahil edilmelidir. Ayrıca dava konusu parsellerin ... köyü 107 ada 3 parsel, 107 ada 5 parsel, 107 ada 7 parsel, 107 ada 8 parsel, 107 ada 9 parsel ve 107 ada 11 parseller olmasına rağmen, mahkemece ... köyü 101 ada 1 parsel hakkında hüküm kurularak, nitelikleri ve malik haneleri boş olan dava konusu parseller hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi de hatalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalılar ..., ..., ..., ... temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada sair hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde iadesine 29/05/2018 gününde oy birliği ile karar verildi.